BUYRUN..

HOŞ GELDİNİZ :) ARKANIZA YASLANIN VE TADINI ÇIKARIN..

29 Ekim 2013 Salı

CUMHURİYET VALSİ ...



(müzik eşliğinde okuyunuz )

Merhabalar efenimm..:).. 29 ekim cumhuriyet bayramımız kutlu, mutlu, huzurlu olsun...Hepp huzur dolu geçsin eski günlerdeki gibi.. Hep beraber; (kürdüyle, türküyle, romanıyla, çerkeziyle, lazıyla, boşnağıyla, manavıyla vs ) mutlu, huzurlu olmak tek dileğim bu gün..

Lafı uzatmayacağım arkadaşlarım, biliyorum herkes bu gün bir çok şey yazacak. Herkes güzel şeyler yazacak , bunu hissediyorum. Bu nedenle bu gün okuyucu olmak istiyorum yazar değil.

Osmanlı Nuh'un Gemisi gibiydi , her mezhepten insanı barındırdı içinde. Türkiye'ye miras kalan güzel yönlerden biri de bu.. Değerli bir miras.. (Bana göre).. Bu mirasa sahip çıkalım, nice 90 yılları devirelim birlikte inşallah.. :)..

Bu bir dans ise, ver elini birlikte dans edelim bu gün. .Ya da gel senle valsa davet oynayalım ..:) Adı da Cumhuriyet valsi olsun..


27 Ekim 2013 Pazar

GÖLGE OYUNU !


Yoruluyor insan, ama belli etmek istemiyor çevresindekilere. Yorgun olmak aciz olmak demek sanırım, yeni yeni öğreniyorum. Yorgun olmamalıyım.

Gözlerim kapanabilir, açmak için direniyorum, direnmeliyim. . Ya olduğu gibi görünmeli insan, ya da göründüğü gibi olmalı ya hani, göründüğüm gibi olmayı tercih ediyorum bu gün.. Olduğum gibi görünmeye halim yok.

Bu gün gölgemle yer değiştirdi bedenim, ben gölge oldum, gölgem ben.. O ilerledi beni de götürdü gitti yere, sesimi çıkarmadım. Hoş gölge idim, sesim bile yoktu ki; o konuştu ben ağzımı oynattım..

Uzaktan izledim kendimi, ne kadar da yabancı geldi.. Kahverengi atletin üzerine koyu yeşil bir hırka, kot pantolon giymişti bedenim. Sanırım gölge, karanlık günlerine inat, rengarenk giyinmişti. Bu gün karanlık olan bendim, renkli olan yine ben..

Dedim ya, bu gün göründüğüm gibi olacağım, olduğum gibi görünmeye halim yok..

Sessiz olmak güzel aslında, yani gölge olmak. Seni fark edecek biri yok, beden ne yaparsa onu taklit ediyorsun bir nevi oyun gibi. Yanlış yapsan bile yanlışını görecek insanlar yok ki çevrende. İnsanlar birbirinin yüzüne bile bakmıyorlar, sana mı bakacaklar? Koyu bir karartı...

Bir gün içinde boyun uzuyor, zayıf görünüyorsun.. İnanır mısın, sivilcelerin bile belli değil, daha güzelsin.. Aslında hep varsın, her yerde, her şeyde.. Ama yoksun da.. Tuhaf bir şey.. Aman neresi tuhaf, normalde de varlığınla yokluğun arasında bir fark yoksa çok da farklı bir durum olduğu söylenemez..


Ben bu gün gölge idim. Yürüdüm, koştum, yemek yedim, konuştum...

Dedim ya; göründüğüm gibi oldum, olduğum gibi görünmeye halim yoktu..

24 Ekim 2013 Perşembe

KIZIM SANA SÖYLÜYORUM, GELİNİM SEN ANLA !


Kpss !
Evet sana sesleniyorum, heyy !..Arkana bakma sensin sen.
O ne havalar öyle yahu?
Nesin kız sen?
Senin saçını başını yolarım yosma !
İşine gelene torpil yapıyorsun,
İşine gelmeyene çelme takıyorsun,

Bak kızımm...(sarışın bir kız olduğunu düşünüyorum)
O kadar çalışıyorum,
Çabalıyorum,
Kendimi hırpalıyorum..
Eğer ki benim hakkımı yersen var ya...
var ya..
var yaa...
Yapma yani,
O kadar çalışıyoruz :(:(.
Elimizden geleni yapıyoruz,
Bizim paramız yetmiyor bazıları gibi önceden soruları bulmaya..

Her şey para değil be Kpss..
Allah'tan da mı korkun yok ?




23 Ekim 2013 Çarşamba

'BUL'MACA..


"Sizin yurdun girişi var ya.."

"eee" dedi patates. Vallahi bir an " Heh işte o senin totona girsin " diyecek sandım. Bunu Patatesçimle de paylaştım. Gülüştük.. Bir mesaj daha geldi;

" İşte oradan girdiğin zaman hemen karşıda bir ağar var. ". Vallahi bu sefer diyecek o ağaç girsin sana diye.. 

"..işte ben o ağacın üzerindeyim " dedi.

Allah'tan patatese giren çıkan bir şey olmamıştı ama ben içten içe çocuğa " işte o agaç sana girsin" diye haykırıyordum. Saf mı sandı bu kızı ayol?

Efenim . Bizim patates bu çocukla bir kaç gündür mesajlaşıyormuş. Çocuk bizim kıza "Merlin" ayakları yapmaya başlamış. Yok efenim senin evin orada bir park var, şu okula mı gidiyorsun, sen surada kalıyorsun, şu an şunu yapıyorsun vs.. Bizim patates de hafiften etkilenmeye başlamış.( Merlin'den kim etkilenmez)

"Kaybakam.  Valahi bir şey söylemedim ben. Nereden biliyor bu çocuk benim hakkımdaki her şeyi? Söyle yav bana bir şeyler söyle"

" Ne diyeyim patatesim. Sallıyor bildiğin. Sen inanma şuna be.. Sinir olmaya başladım iyice. Bir program mı yükledi yer bildiren, çip mi yerleştirdi telefonuna bilemem. Ben zaten teknoloji özürlüyüm. Ama ayak yapıyor sana besbelli. Len yurda köpek bile giremiyor demir parmaklıklardan, beyefendi girmiş de efendim ağaca tırmanmış. O ağaç var ya , o ağaç.. Onun ... tövbe tövbe ya.."

"Haklısın galiba.."

"Tabii ki haklıyım kızım.. Kekliyo bildiğin"

" Bence de.. Özellikle ağaç konusunda sana daha çok hak veriyorum."

Erkekler bulmaca gibi arkadaşım, ve ben bulmacaları çözmekte çok iyi sayılmam. Şu ana kadar hiç bir bulmacayı tamamlayamadım. Oysa her şey güzel başlıyor , "Bir nota", " Kuzu sesi", " Resimdeki aktris", "Boru sesi" vs.. bunları buluyorum her bulmacada. Geri kalan boşluklar çiçek böcekler ):.. Arada kendi adımı soyadımı da yazıyorum :)

Her ne kadar bulmacadan anlamasam da, bu çocuğu çözmek ne kadar zor olabilir ki?
" Senden önce çözmüşler bu bulmacayı, oyalanma kumpirim" dedim en nazik sesimle." Bırak ,seni tamamlayacak başka birini bul". Siz farklı gazetelerin bulmacalarısınız ya da farklı tip bulmacalar.  O basit bir çengel bulmaca , sen en zorlarından sudokusun canım kardişim :).

Ne demiş atalarımız ; "iki gönül bir olunca , masraflar da çok olur " :D... hahaha...



21 Ekim 2013 Pazartesi

DOĞMAMIŞ BEBEKTEN YEMEK TARİFİ :)..


Merhaba kaybaklarımm:)... Size doğmamış bir bebekten aldığım tariften bahsedeceğim:). Denedim , ben beğendim. Siz de deneyebilirsiniz:).. 

Not: Valla doğmadı len :D

Ne kadar garip bir şey şu hamilelik. Birden bire kişilik yapın, duyguların, düşüncelerin, vücudun,
 her şeyin şekil değiştiriyor. Farklı biri oluyorsun. Ben iken biz oluyorsun bir anda. Karar verirken de biz olarak karar veriyorsun çoğu zaman .

Hep bir ilgi beklemeler..Bu dönemde hassas olanlar da var, olmayanlar, naz yapanlar da var cancağızlarım .:).. Bende yalan yok. Ama abartanlara bir iki sözüm var;

Yazık kızz.. Onun da canı var, o da insan :(..Önce bir mutlu ediyorsunuz adamcağızları baba olacak diye, sonra da "vurucam kırbacı vurucam kırbacı".( Doğururken çekeceğiniz acıyı düşündüğünüz için bunu yaptığınızı düşünüyorum. Haklısınız, sesimi çıkarmıyorum hamile ablarım. Ama çok abartmasanız iyi olur, yoksa babacıklar çocuğu doğurduğunuz gün sizi boşayacaklar ..)

Bizim komşunun halleri bunlar kaybaklarım.. 40 yaşında bir kadın kendileri. Adını hatırlamıyorum, anneme sormam lazım ama şu an soramam geç oldu. Ayşe diyelim biz ona. Ayşe ablacım ilk çocuğunu doğuracak, Hasan amca heycanlı. Her istediğini yapıyor adamcağız. Kadın da onu sömürmüyor değil hani.

Geçen gece Hasan amca bizim kapıya geldi (2 bucuk 3 gibi).

" Nuri Bey, rahatsız ediyorum kusura bakmayın. Sizde süt var mı?"
" Bir bakayım.".." Buyrun"..
" Hay Allah razı olsun. Bizim hanım sütlü, çikolatalı, muzlu ekmek  aşerdi de. Süt yoktu evde"
"Hıımm.. "

Babamın sesi odaya kadar geliyordu. Ses tonundan kafasının karışıklığı belliydi. Ama uzatmadan adamı yolladı.

Ertesi sabah uyandığımda aklımda sütlü muzlu çikolatalı ekmek vardı. Tadını merak ediyordum. güzel gibi bir şey olmalıydı. Düşündüm. Ben müsli yemiş insandım. Tadı müsli mısır gevreğinden daha güzel olmalıydı. Denemeliydim.

Bir kase sütün içine bimden aldığım çakma bitter çikolatasını rendeledim. Bir tane de muz rendeledim...İçine bir de ekmek doğradım...Veeeeee ağzıma bir kaşık koydum...

Ohaaaa..

Bu çok güzel bir şey oldu. :):)... Bunu bir daha yapacağım...:):).. Bu tarifi acaba Ayşe abla mı yoksa içindeki bebek mi buldu bilemiyorum.. Ama aşermek demek bebeğin canının istemesi ise, bu bebek ağzının tadını biliyormuş :)

not : Görüntüye aldanmayın:)

11 Ekim 2013 Cuma

EL ÖPMEYE GELDİKKK :)




SİZDEN RİCAM BU MÜZİK EŞLİĞİNDE YAZIYI OKUYUNUZ..:):)

Bavulumu hazırlıyorum...:):)..

Bir yandan müzik açmışım , neyim var neyim yok her şeyimi hazırlıyorum. Bir hafta yoğum hayırlısıynan dostlarım benım..:).

Üzülüyorum aslında, çünkü evimizde maalesef (2013'ün Sinop'unda ) internet bağlanamadı gitti vesselam.. inşallah bir ara hallolacak o sorun da..

 Efenim aslında şu an çıkmam da gerekiyor. Sadece size iyi bayramlar dilemek istemiştim. Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden, yaşıtlarımın yanacıklarından öptüm.:).

Barış Manço seni çokk seviyoruuummmmmmmmmmmm.......:*..




10 Ekim 2013 Perşembe

DEVLET BEDENİM İSE, BEN BAŞBAKAN OLMALIYIM.



Kalmadı anam kalmadı. Gururumuzu da sattılar. O eski türk filmlerinden kalma bir masaldı belki de. Ya da bir ara fakirlere uğramış bir misafirdi, geçti gitti.

Önceden insanlar yardıma muhtaç olsa da, bundan kimselere söz etmezlerdi. Sağ elle yapılan bir yardımdan sol elin bile haberi olmazdı. İnsan ne iş olsa yapardı. Bir ekmek 5-6 parçaya bölünür , yine de şikayet edilmezdi.

Daha güzeldi insanlar, hayat daha güzeldi. İnsan insanlığını bilir, kimse kimseyi küçük görmezdi. Bir diğer deyişle; Zenginin parası, fakirin gururu yeterdi. 

Pis işlere göz ucuyla bile bakılmazdı. Bakanlar yok muydu diyeceksin, tabi ki vardı. Ama toplum onları dışlardı. " Sen kötü bir iş yaptın, çoluğumuz, çocuğumuza kötü bir örnek oldun. Ya bu yoldan geri döneceksin, ya da bu deveyi böyle güdeceksin !" ifadesiyle yoldan geri dönenler de vardı.

Aşkta gurur olmaz, kabul ederim. Ama insanda gurur olsun be arkadaşım. Gururun fazlası zarar, azı yarar, ortası karardır yahu.( Vayy bee.. bunu şimdi ben uydurdum hea.. Oha.. )

Üzülüyor insan televizyonlarda gördüğü, gazetelerde  okuduğu haberlere.. Ben küçükken hatırlıyorum Reha Muhtar , haberlerde örnek insanlara da yer verirdi. İşte bu kardeşimiz böyle güzel bir iş  yaptı. Nasıl bir duygu, helal olsun. Her yiğidin harcı değildir falan filan..  İşte o zamandan bu zamana gördüğüm bir başka örnek insanlar ise Otoyolda bir kazığa geçirilmiş tilkiyi arabasından inip (ki bu günümüzde üşenilecek bir durum oldu ) kazıktan çıkaran abilerimiz. (bkz.http://www.haberay.net/haber/1667/bunu-yapanlar-insan-olamaz)

Artık örnek insanların yaptığı kahramanlıklar da değişti görüldüğü üzre. Eskiden adam yangının ortasından bebeği kurtarınca kahraman olurken , şimdi tilkiyi kazıktan çıkarınca oluyor. Allah aşkına insan işi mi bu?. 

Diyeceksiniz " Yahu gururdan konuşuyordu bu kız ne ara , nasıl oldu da geldi bu konulara?". Hemen toparlayayım;

Merhamet;  kişiliğimizin yasama gurur, yürütme vicdan, yargı organıdır.  ( İsminden anlaşılacağı üzre yasama, yasa koyan demektir. Yürütme, bu koyulan yasayı yürütebilmeyi ifade eder, yargı ise konulan yasaya uymayanları cezalandıran işlevdir. Bunlar basitleştirilmiş tanımlardır.)

Görüldüğü üzre hepsi bir bütündür. Her ne kadar literatürümüzde " Merhametsiz insan" , "Gurursuz insan" ," Vicdansız insan " kelimeleri olsa da böyle insanlar yoktur; ama bu özelliklerini kullanmayan, kullanamayan, kullanmak istemeyen insanlar vardır.

Temennim öyle bir insan olmamak. Duam, kimsenin böyle bir insan olmaması. Umudum; bunu başarabiliriz. Gerekli araç-gereçler ; zaman..

Tüm bunları düşününce ben ( baktım ki yasama, yürütme, yargı organımda varmış kendim buldum) kendim kendime kendi bedenimin bağımsızlığını ilan ettim. Kendimi de başbakan ilan ettim. Baktım ; başbakanı beğenmiyorum , bir darbe indirdim mi ohh yine bağımsızım.. :D. 







9 Ekim 2013 Çarşamba

KESİK SAÇLI RAPUNZELİ 1. BÖLÜM


Rapunzel korkuyla uyanır, hemen saçlarını yoklar. Bir hayal kırıklığı daha yaşar, rüyaymış..

Bileğindeki serumu çıkardıktan sonra, sıkıcı odadan koşar adımlarla uzaklaşır. Uzun beyaz koridorda ilerlerken bir yandan düşünür, düşünür, düşünür..

Saçlarını düşünür en çok da.. Uzun ve gür saçlarını. Onları kaybetmenin acısını bir kez daha hisseder yüreğinde.. " Ne kadar güzeldim " diyerek iç geçirir.

Bahçeye çıktığında derin bir nefes alır.. Karşısındaki sigara içen hemşireyi izlemeye başlar. Şişman, küt saçlı, yüzü benli bir kadın. Kendi yaptığı hataları hatırlatırlar o an. " Keşke" diyebilir bir tek..

Tekrar uzun, beyaz koridorda yavaş adımlarla yürümeye başlar.. Artık ezbere, gözü kapalı bir şekilde kaldığı odanın kapısını bulabilen Rapunzel, bu kez sadece koridorun sonuna doğru ilerler. Sonu görmek ister. 

Ve işte o anda....?

1. BÖLÜM SONU


FRAGMAN:

Acaba Rapunzel koridorun sonun da ne gördü?
Rapunzel ölecek mi?
Kapıda gördüğühemşire kimdi?
Hemşire Rapunzeli oğluna istemeye gidiyorrr...

Hepsi Haftaya Kaybakam Tv dde :D


6 Ekim 2013 Pazar

VİCMAN


İNSAN-Kim yağmurda gördüğü bir hayvanın üzerine ıslanmasın diye şemsiyesini bırakır?
VİCDAN-İnsan?
İNSAN-İnsan şemsiyesini bırakır mı?
VİCDAN-Bilmem bırakır mı?
İNSAN- Valla ben olsam bırakmam
VİCDAN- Bence de sen olsan bırakmazsın.
İNSAN- Harbi mi len? Gerçekten bırakmaz mıyım?
VİCDAN- Ne bileyim pampa, bırakır mısın?
İNSAN- Ne bileyim ben. Ama bırakırsam ben ıslanırım. Vallahi iki tane şemsiyem olsa ekmek musap çarpsın ki bırakırdım.
VİCDAN- Oh be..Haklısın .. Haklısın dimi?
İNSAN- Haklı sayılır gibi bir şey olabilirim sanırım.
VİCDAN- Hımm.. Senin kafan karışmaya başladı. En iyisi ben bir rahatlayım da sen de rahatla.

Gördüğünüz gibi dostlar, insan ve vicdanı bir savaşa girdiği zaman, Çoğu zaman insan; vicdanı rahatlasın diye aklını kullanır kullanır kullanır, artık dumanlar çıkan beyni yanmak üzereyken, vicdanı mecburen rahatlar. Çünkü vicdanı rahatsız olsa bile elinden bir şey gelmez. İnsan hamle yapmak istemez..

Eskiden insanlar yolda dilenci gördüğünde , elleri kendiliğinden cebine gidermiş. Kapıya bir yabancı geldiğinde kapılar sonuna kadar açılıp eve buyur edilirmiş. Şimdi nasıl mı?

VİDAN: Ah ya.. ne kadar yoksul bir adam.
İNSAN: Hı hı. Off.. Yine önümüzü kesecek pis elleriyle. Hastalıklı mıdır nedir ya.
VİCDAN: Biraz yardım etsen mi ne? Ama yine de sen bilirsin pampa. Ama bana soracak olursan..
İNSAN: oFF..Geç kaldım yine ya.. Toplasınlar bu yalancı pis insanları dışardan. Onun benden fazla parası vardır valla.
VİCDAN: Hani sen yapsan, Allah görse?
İNSAN: Sapasağlam adam . Çalışsın. Bir sürü iş var. Hazır para nereye kadar.
VİCDAN: En azından bir iki bir şey ver be insafsız. 70 yaşında adam len o. Babandan büyük taş arabası seni ya !
İNSAN: Ah şu vicdanım yok mu... Al amca al.. Üstü kalsın .

Şekil bir A'da da görüldüğü üzere bazen vicdanın insanı yendiği de görülmüştür. Ama genellikle insan vicdanını ört-pas eder.

İnsan kendi içinde her gün girdiği bu minik sınavlar karşısında bir yola girer. Sonra da ; "Kaderimde varmış,"  " Allah alnıma öyle yazmış" gibi saçma sapan bahanelerle (ki bu bahaneleri kendine söyler) yalnızca kendini kandırır, bir ömür tüketir.

Vicdan bir SUPERMAN, BATMAN, ÖRÜMCEK ADAM ,olmasa da onlardan daha güçlü bir kahraman değil midir? Ben ona bundan böyle VİCMAN diyeceğim.  O bir halk kahramanı. İyiki varsın VİCMAN..

:):)


5 Ekim 2013 Cumartesi

SEN EN GÜZELSİNN



Merhabalar sevgili arkadaşlarımm :):)..

Güne bu şarkıyla başlıyorum son bir kaç gündür. Bir hoş oluyorum yahu :)..Hafta sonu psikolojisindeyim. Beynimdeki ışıkları söndürdüm, fabrikayı durdurdum. Yumuşacık yatağıma uzandım son ses sadece bu şarkıyı dinliyorummmm.....:):)

Enerji doluyorum resmen bir cep telefonu, bilgisayar gibi... :D.. Siz de deneyin  bence.. Yo yo. Bu gün sizi çok uzun tutmayacağım:).. Kendinize iyi bakın .. İyi hafta sonları :P

3 Ekim 2013 Perşembe

5. ELEMENT SENSİN.(İNSAN)


Ve insan Suya düşmüş...

Minik ellerinden tutmuş onun su. Yüzeye doğru çıkarmış. İlk kez böyle bir şeyle karşılaşıyormuş. İlk kez bu kadar güzel ve nadir bir şeyi sarmış.

İnsan uyuyormuş oysa. Su onu yavaşca kaldırmış. Yüzünü havaya göstermiş insanın. Ne olduğunu bilmediği bir şeye bakıyormuş hava. Bakmış bakmış bakmış.. O da sevmiş insanı. Yüzünü sarmış hemen, sevmiş. İncitmeden dokunmuş. Öyle ki insan hiç hissetmemiş, hala uyuyormuş.

Uzun zaman su, yatak olmuş insana, hava örtü. Su hiç soğumamuş, Hava hiç esmemiş. Günler günleri kovalarmış, su aktıkça insana hayat vermiş ve insan gözlerini açmış.

 Su heyecanlanmış. İnsan gözleriyle havayı süzmüş, hava insana aşık olmuş. Dolmuş içine dolabildiğince dolmuş. Su sarmış insanı sarabildiğince sarmış.  

Su, hava ve insan arkadaş olmuşlar. Hepsi farklı sesler çıkarıyormuş, ama anlaşıyorlarmış nihayetinde. Su ve hava çok sevmişler insanı. İnsan da onları çok sevmiş. 

Günlerden bir gün, su yine en güzel sesiyle akarken , hava insanı severken insan toprağı görmüş. Bakmış toprağa. Ne kadar da güzelmiş. Toprak en güzel giysilerini giymiş, en güzel kokularını sürmüş bir kadın gibi insana bakıyormuş. 

İnsan toprağı merak etmiş, toprak insanı. Su hemen anlamış insanın halinden, toprağa doğru akmaya başlamış. Akmış akmış akmış akmış..

Ve İnsan toprağa basmış.. Ne güzel bir duygu. Güzel kokan renkli çiçeklere bakmış. Koklamış koklamış koklamış. Suyun kokmadığını o zaman fark etmiş. .

 Hava, sevdiğini öyle görünce bir güneş açmış, sarmış sevmiş, şımartmış. İnsan ulu bir ağacın gölgesine uzanmış. Ve toprak insana dokunmuş. Hava gibi değil, su gibi değil.. İlk kez insan toprağı hissetmiş, bu hoşuna gitmiş.

İnsan o gece toprakta uyumuş. Su insanı beklemiş, beklemiş beklemiş..

Günler geçmiş, aylar geçmiş, insan toprakta yaşamaya devam etmiş. Toprak insana meyve olmuş, sebze olmuş, yatak olmuş, yorgan olmuş.. Toprak insan olmuş, insan toprak..

Hala bekliyormuş su. Arkadaşı olan insanın gelmesini bekliyormuş. Ama insan, toprağı bırakıp da bir türlü suya yanaşmıyormuş.

Bir gün insan hastalanmış.. Ne meyve yiyormuş, ne sebze.. Eskisi gibi oyunlar da oynamıyormuş toprakla. Sadece ulu ağacın gölgesinde halsiz bir şekilde yatıyormuş. Hava sevdiğinin bu halini gördükçe üzülüyormuş. Kendi isteğiyle insanın içine dolmasa, insan havayı içine çekmeye pek de hevesli görünmüyormuş. Günden güne daha az doluyormuş hava insanın içine.

Hava hemen suya gidip olanı biteni anlatmış. Su birden buz kesilivermiş. Neden diye düşünmeye başlamış. Onu bir kez daha görmek istiyormuş. Ters giden bir şeyler olduğunu hissediyormuş. Ama o suymuş neticede. Nasıl gitsin insanın yanına. Derken aklına bir fikir gelmiş. Hava her gün insanın yanındaymış. Belki de o beni insana götürür diye düşünmüş.

Havaya bunu söylediğinde hava bunu nasıl yapacağını bilmediğini söylemiş. Su yine olduğu yerde beklemeye başlamış.

Bir gün toprağın karanlık köşelerinden birinde ateşe rastlamış su. Su ve ateş ezelden beri birbirlerine yakın durmaz, birbirini sevmezlermiş. O gün ilk defa su, ateşe seslenmiş. Yine ilk defa ateş suya yaklaşmış. 

Ateş ve su her şeyi konuşmuşlar. Su anlatmış, ateş dinlemiş, ateş anlatmış su dinlemiş. 

Su ; ateşe "Yak", havaya "Tut" demiş. "Beni insana götürün"

Ateş yakmış, su buharlaşmış. Buharı hava tutmuş.. Bir hışımla insana gitmiş.

Yağmış hava.. Yağmış yağmış yağmış..Su havanın kollarında süzülerek insana koşmuş. İlk önce insanın göğsüne düşmüş, kalbine akmış. Sonra yüzüne düşmüş içine akmış. Ve insan gözlerini açmış. 




AŞK-I ALLAH...


Allah'ım..

Çoğu zaman başıma bir felaket gelmeden seni hatırlayamıyorum , sen beni unutma.. Biliyorum.  Bir melek değilim, nihayetinde ben de bir insanım. Hatalarım olamaz mı?. Hatasız kul olur mu?.

Neden bilmiyorum.. Günah mı bilmiyorum, sadece dertleşmek istiyorum seninle. Yalnızca seninle..Seviyorum seni, her şeyden çok, herkesten çok. Ama bu Ali, Ayşe, Fatma'yı sevdiğim gibi bir sevgi değil. Adına ben sevgi diyorum, sen ne dersin bilmem. Çok daha başka.. 

Sen bilirsin beni , saf kalpliyim biraz.(birazdan çok da olabilir.).Bazen çamura düşüyorum. Ayağımın takıldığı da oluyor, arkadan itildiğim de. Ama en çok da düşeni tutmaya çalıştığım için düşüyorum. Tutmayayım mı?. 

Korkuyorum. Kimi zaman rüyamdan, kimi zaman yaşadıklarımdan. Ama çoğu zaman insanlardan korkuyorum. Yapabildiklerinden , yapabileceklerinden...Korkmayayım mı?

Allah'ım ?

Çocukken Duygu'yla gökyüzüne bakardık. Hani büyük yağmur bulutları var ya. Onları sen sanırdık. 

DUYGU : Bak !. Allah Baba'yı gördün mü?. Ne kadar da büyük?"
KAYBAKAM: İşşş... Kızım baksana .. Gittikçe büyüyor.
DUYGU : Neden büyüyor? O zaten büyük değil mi?
KAYB. : Kızım sinirlenmiş demek ki. Baksana .. Yağmur yağacak. Gök gürlerse sinirlenmiş demek işte.
DUYGU: Bize kızmış olmasın ?
KAYB. : Neden bize kızsın ki?
(gök gürülder)
KAYB. : Kaç kaç.. Bizi seviyor ki o. Eve gidelim diye , ıslanmayalım diye kızıyor. Fatma Hala gibi.

Biliyorum, bunları görüyordun.. Merak ediyorum, bize gülümsedin mi bir yerlerden.. Yine gülümse... Sev bizi.  O küçük çocukları sevdiğin gibi sev..

Zor günler yaşıyorum Allah'ım. Bize bir tek sen yardım edebilirsin.. Biliyorum, şefkatinden sual olmaz. Sar bizi Ya Rabb. Şefkatinle sar..

Bir huzur arıyorum..İçime doğacak bir huzur. Tıpkı Güneş gibi. Doğdukça hayat verecek bir huzur olmalı.  Sen gibi.. Sana sığınıyorum ..



2 Ekim 2013 Çarşamba

DİLİMDE EL- HUBB ! :)


" Kızlaarr ! Bu hafta sonu yurttan gidecek olan var mı?" dedi Patates.
SALATALIK : Yok yavrum ya. Ders çalışmam lazım.
ASLI : Ben de gitmeyeceğim eve. Hem birlikte olursak ders çalışabiliriz.
PATATES : Kaybakam sen?
KAYBAKAM : .......(sessizlik)
PATATES : Kaybakam?
KAYB. :.......(sessizlik )
PATATES : Ne dinliyor yine bu kız?
CANSU : Sence ?
PATATES :Off...Yine mi ya?

Bir el geldi ve beni dürttü..Kendime geldiğimde Patates yüzüme bakıyordu. Mimiklerinden rahatsız olduğu bir konu olduğunu anlamıştım. (Kaşlar düz çizgi halinde, gözler hafif kısık, dudak ağlamakla gülmek arası bir vaziyette)

" Ses dışarı kadar çıkıyor mu? Hemen kısayım." dedim. "Yok" dedi. "Bir şey sordum da. Hafta sonu bir planın var mı? Yurtta mısın ?" dedi. Bir an düşündüm. Tabiiki de yurttaydım. Başka bir seçeneğim yoktu ki.Yani artık yoktu. "Yok Patates'im, kumpirim. Artık Kuşum'a ben değil,Yiğit gidiyor haftasonları." dedim. Üzülmüştüm. Erkek kardeşimle aynı şehirde üniversite hayatı yaşıyordum. Allahtan benim son senemdi, onun ise ilk senesi. Allah'ımmm. Bu bloğu bir bulursa var ya.. Aman ağzımı hayra açayım en iyisi.. Bulmaz bulmaz :):)..

PATATES : Sen bıkmadın mı bu şarkıdan?. Yeter yahu.. Her gün dinleye dinleye 7 kocalı Hürmüz oldun vallahi.
KAYBAKAM : ( Hafif gülümseyerek, bir yandan da videoyu seyrederek) haa?
PATATES : Tamam ya. Nasıl biliyorsan onu yap. ( Ne halin varsa gör demek istedi, hatta bir tokat patlatası geldi ama yapamadı.)

Ben ise hem güldüm hem de eşlik ettim şarkıya..:):)... Seviyordum.. :D.. Napayım ya.. Bir de bunu iş yaparken mırıldanmışım bir gün. Annem tövbe tövbe filan deyince fark ettim :D.


Hahaha...:):).. El- Hubb derim ben El- Hubb !.. Allah gönlümce verirrrr....:D:D.. 



1 Ekim 2013 Salı

SENİ ANAANN BENİM İÇİN DOĞURMUŞŞŞ CANIMM :)


"Her şey hazır değil mi Pelin?"
" Hazır pampa sen merak etme ;)"
"Sana güveniyorum arkadaşım, sen işini bilirsin ;)"

Her şey ne kadar da güzel hazırlanmıştı kim bilir. Ümran'ı alıp Serdivan'da Beyzade adındaki mekana getirmek ne kadar zor olabilirdi ki. Pembe bir yalann. Allah bile görmezden gelirdi bunu, ne de olsa o gün onun yarattığı bir kul için " İyi ki yarattın ya Rabb" ayini düzenleyecektik.

Ders çıkışı Pelin, Reyhan, Ümran, ben ve Esra durağa doğru ilerliyorduk.. Saat 19.38 filan olmalıydı. Çünkü 19.40 da o an gelecekti. Bakın 2 dk içinde neler değişti :

ÜMRAN : "Nereye gidiyoruz? Yurda yürümeyecek miyiz?"
PELİN : (...)
ESRA : (....)
REYHAN : (.......)
KAYBAKAM : "Bilmem ki ?.. Pelin?. Nereye gidiyoruz canım arkadaşım? ( Dişlerimi sıkarak)"
PELİN :" Mavi durağa digiyoruz ."

Şaşırmıştım. Gerçekten mavi durağa gidiyorduk. Bunu hepimiz biliyorduk. Ama Ümran neden biliyordu ki?. Neyse. Bu Pelinin Planıydı. Bir bildiği var diye düşünüyordum.

ÜMRAN : "Neden gidiyoruz oraya ?"
PELİN : " Sana sürprizimiz var.."

Haydaaa...... Ümran'a çaktırmadan  Pelin'i cimcikledim.. Bu sürpriz bir parti olmalıydı. Kız doğum günü yapacağımızı anlamamalıydı. Sürpriz olacak olan alt tarafı bir pasta mıydı yani?.. Ah Peliiinnn..

ÜMRAN : " Bana doğum günü mü hazırladınız. Ah canım kardeşlerimmm.. Ne gereği vardı?"
PELİN : " Yuhh.. Sen nerden anladın?"

" Asıl sana yuhh Pelinn !." diyemedim tabi.. Neyse.. Olan olmuştu. Gidip orada pasta yiyecektik birlikte.. Ne de olsa düşünmemiz yeterdi. En azından niyet etmiştik.

19.40. Artık sürpriz partimiz yoktu.. Yani zaten partimiz yoktu ama en azından sürprizimiz vardı. Ta ki şu zamana kadar. Artık o da yoktu.

Belediye otobüsüne doluştuk. Beyzadenin önüne geldik ki ;
 PELİN : " Acaba burada pasta var mı?"
(Girdiğim şoktan çıktıktan sonra)
KAYBAKAM:" Sen almamış mıydın?"
PELİN : " Bilemedim pampa. Bazı yerler kabul etmiyor ya. Ondan dedim belki burası da öyledir."
(Elim ayağım titreyerek) İçeri girdik.. " Pardon !.. Arkadaşımızın doğum günü var da. Sizde Pasta bulunur mu?" dedim. " Hayır, maalesef. Ama isterseniz hemen sipariş ederiz. " cevabını aldık . " Tamam iyi olur." dedim. Ve bir masaya oturduk. (En azından oturduğumuz masa cam kenarıydı).

Biraz muhabbet ettikten sonra dışarıda bir hareketlilik fark ettik. Bir telaş. Garsonlar bir o yana bir bu yana koşuşturuyor, bir kısmı da bir şey yakmaya çalışıyordu..Bir anda ( hani düğünlerde yere koyup yakılan fişekler var ya.. Adını unuttum. Onlardan yanmaya başladı). Işıkları söndü. Bir de havai fişekler atılmaya başlamasın mı !

" Eyvahh" dedim içimden. " B.ku yedik. Burası ne lüks yermiş. Bizim buradan çıkmaya paramız yetmez.."
Herkes benimle aynı düşünce de olmalı ki birbirimize saf saf " Ne ayak?" der gibi baktık. Derken bir pasta göründü.. " Allah'ım !.. Bu pasta bizim olmasın nolurr!" dileğimi de tuttuktan sonra pasta üzerimize üzerimize gelmeye başladı..

Ümran da şaşırmıştı. Canı arkadaşları onun için havai fişek attırmış olabilir miydi?. Ağzı açık pastaya baktığına göre neden olmasındı.. Birden irkildik :

"İyiki doğduunnn  Aslııııı"..

" Ohh.." dedim içimden. Arka masa..;) Ama gülümsememi herkes fark etmişti. Dayanamadım hatta bastım kahkahayı. Baktılar baktılar, onlar da gülmeye başladılar.. " Vallahi Ümran, bize de sürpriz oldu :D" dedim.. 

Biz gülerken bir baktık ki, arkadan sessiz sessiz bir küçük pasta geliyor.. ( öğrenci pastası :).. Bir görseniz. İnsanın 'abi accık ta suyundan koyuver' diyesi gelir :D ) . Bağırmakla bağırmamak arası " İyiki doğdun Ümrannn" dedik.. Pastayı üfledik, yedik, içtik, geldik..:):)..

Aman canımm.... Ne önemi var ki pastanın..:) Önemli olan birlikte olmak değil mi?. Doğum günleri de en büyük bahanesi bunun işte..Havai fişek attıramadık ama kahkaha attırdık evvel Allah :D. En kötü günümüz bu olur inşallah :).. 


Bu yazıya böyle tatlı son yakışır hacı :P..:D

SON

26 Eylül 2013 Perşembe

YUVAYI YAPAN 'DİŞ'İ KUŞŞŞŞ


"Neye gülüyorsun bu kadar?" dedim Domates'e.

"Hiiçç" dedi ama hala gülüyordu. Domatesin espri kalitesini bilirim. Muhakkak güzel, muhteşem bir şey olmuştu, hala gülüyordu.  Merakım gittikçe artıyordu.Ne kadar da güzel gülüyordu. Dişleri sırma gibiydi..        ( Daha 2 ay önce porselen yaptırdığını bilmesem, hiç de yapma durmuyordu vallahi)

Benim hiç öyle dişlerim olmamıştı, yani sırma gibi.. Hala da yok :D..Çarpuk çurpuk dişlerimle mutluydum ( Ta ki şu zamana kadar). Diş doktoruna gittim (ilk defa), dişim ağrıyordu ( İlk defa). Ah ah..

İki ayrı doktor, İki ayrı teşhis.. İkisi de aynı kapıya çıkıyordu ; yirmilik diş !. Bitmek tükenmek bilmeyen bir ağrı.

" Leyla'ya gitmiştim ya bu gün kısır yemeye. Biz muhabbet ederken ev sahibi geldi aparta. Deterjan mı ne almış . Karı- koca oturdular yanımıza."

"Eee.." dedim

" Nerelisin dedi amca, Diyarbakır dedim. Sonra karısına döndü 'Bak hanım saçları da ne kadar gür' dedi ' Dişleri de sırma gibiymiş'diye de ekledi. ' Orada böyle güzel kızlar var mıydı?' dedi. Ben de dişlerimi porselen yaptırdım amca dedim." dedi.

" He... " dedim. " Peki o ne dedi?" diye sordum.

" Ben de yaptıracam kızım. Senin ki damaklı mı? damaksız mı?." diye sordu dedi.

Ah domatesim..Espri kalitesi yüksek arkadaşım. Bunu sen anlattığında bana daha komik gelmişti. Ama yazarken bu kadar komik gelmedi.. Şu an kendimden nefret ettim.

Neyse toparlayım..Bu yazı nasıl toparlanır onu da bilemiyorum ki.. Saçma sapan bir şey oldu gibi geliyor bana. Yirmilik dişlerimin ağrısına verin dostlarım..:(..

Çocukken beklediğim diş perisi gelip bir ağrı kesici iğne  ya da bir şey yapsa da rahatlasam..Ya da diş perisine sürpriz yapıp da yirmilik dişimi  çektirip yastığın altına mı koysam.? Bak  şimdi aklıma ne geldi?. Domatesin Porselen dişi çıksa, onun dişini almaya daha kaliteli bir diş perisi mi gelir?.



Ah ahh..
Aaaaaaaaaa.... Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa........
Çok ağrıyoooo..... Uyumalıyım...


25 Eylül 2013 Çarşamba

MY NAME İS......KAYBAKAMMMMM !:)



Merhaba :):)..
Yine okul açıldı, yine ben buralardayım , yine deliler gibi yazmak yazmak yazmak istiyorum..:)Ne kadar çabuk geçti  4 yıl. Son sene heyecan mı  yapıyor, bana stres mi pek de çözebilmiş değilim..

Neler oldu nelerrr ...Hepsini anlatacağım size ama  , öyle bir şey olmuş ki, vallahi pes dedim arkadaş !..

 3-4 ay kadar biliyorsunuz ki evimdeydim ve internete girmedim, yazılar yazmadım.  Bu 3-4 ay içinde kimliğimi çalmaya kalkmışlar ya a dostlarrrr...:(:( !.. İsmimi kullanarak twitter açmış birisi. Vallahi ben degilim o kızcağız.. Ama neden böyle bir şey yapmış onu da anlamadım. 

Bak kızımmm, sana iki çift lafım var ;
Koskoca kızsın . Paran var, pulun var, her şeyin var. Binlerce kişi görüyor seni. Yakışır mı emekle oynamak?!. Yakışır mı bunca günahsız yazının üzerine yatmak?
Ama nasıl yakışmasın? Sen değil misin ki k.çımdan uydurduğum ismin üzerine yatan, benim gibi yazmaya çalışan? ( Yaşar Usta repliğinden alıntıdır .Şeyy... Ben de duygu ve düşüncelerimi katmış olabilirim :))

amannnnnn...:):).. uzun lafın kısası yapma arkadaşım..:D.. Bu dünyaya bir kaybakam yeter de artar bile:)

25 Nisan 2013 Perşembe

YAZ GELSİN, HOŞ BULSUN...:)

Tatiiiilllllllllll....

Bu günlerde ihtiyacım olan tek şey bu.. Deniz, kum , Güneş, anne, baba, kardeş...Hepsi bir arada, yanında ikram olarak da bir dilim huzur, bir kadeh de mutluluk olsun..

Yazın bir başka güzel oluyor insan. Ne bileyim. Az yediğinden midir, çok hareketliliğinden midir bilinmez zayıfsın. Hafif yanık teninle, şöyle iki salınarak gezele ortalıkta, havanı at.. Sanki dünyanın en güzel kızı sensin..Aslında neresinden bakarsan bak, kara kuru bir şeysin, ama; "O ne öz güven o?" havasından da geçilmiyor hani. Ver elini Paris, Londra, İtalya. Oohh...( Aman nerede öyle yerler ? Biz ancak fotoğraflardan görürüz. Belediye plajı en ideal tatil köyü ;))

Güneşten yararlanmak bedava olduğu için sanırım o kadar kişi yanık tedavisi görüyor. Biraz dikkat lütfen hanımlar, beyler. Her şeyin fazlası zarar.  Ya da ;"Amaaannnn bea.. Yoğurt sür geçerr" de diyebilirsiniz. Bayılıyorum şu yaz diyaloglarına :D

(1)
-" Dıdıdı.. Çok soğuk Hayri.."
-" Dal dal ısınırsın Nuri"
-" Olum ben öyle hemen alışamam. Yavaş yavaş olm.."
CUMBULLOP !...(Her yeri ıslanır Nuri'nin)
-" Hii...!.. "
CUMBULLOP ! ( Nuri de suya alışır. Bu biraz da sıkıysa alışma modudur. Eğer Nuri bedeninin tamamını suya sokmazsa, biliyor ki Hayri onu ıslatmaya başlayacak. )
-" Su sıcakmış la.."
-" He ya sıcak.."
-" Gel hadi buradan biraz uzaklaşalım."
-"Niye?"
-" Olum gel sen güzel kardeşini dinlee"
-" İşedin mi len doğru söyle?"
(Gülüşmeler)
-" Allah belanı versin Hayri.. Su yutuyoruz len o kadar şerefsiz.."

(2)
-" Ya kusura bakmayın kızlar.."
-" Önemli değil. Buyrun alın topunuzu."
-" Gelin isterseniz birlikte oynayalım."
-" Yok saolun."
-" Bu arada adım Ali"
-" Memnun oldum Ali Bey."
-" Siz adınızı söylemediniz."
-" Lütfen, söylemek istemiyorum. Rahatsız etmeyin."
-" Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da.."
- Ne.."
-" Hı hı. İyi günleerrr..."


-" Olum ne konuştunuz kızla o kadar len?
-" Aman kendini beğenmiş bırak şunu ya.. "
-" Tamam sıra bende.. Bak şu sarışınlar yeni geldi. Topu o tarafa atacağız."
-" Tamam.."

(3)
-" Hadi yabancıymış gibi ingilizce konuşalım"
-" Tamam hadi başla Elif"
-" Haha.. No problem. bla bla.."
-"Şşştt.. Çaktırma bak biri sana doğru geliyor."
-" Sorii..tanışabilir miyiz?"
( Kızlar birbirlerine bakıp gülmeye başlarlar)
-" O nasıl bir ingilizcedir ..Biz türküz kardeş. Yok tanışmayalım.."
-" O zaman niye ingilizce konuşuyorsunuz la? Dilimizi B*k ettiniz.. Türkçe konuş türkçe.."
-" Yes yes.."
( Gülüşmeler.)

 Aman ya.. Gelsin yaz gelsin.. Gelsin de hoş bulsun...:)

23 Nisan 2013 Salı

JABULANİ..

Merhaba..
Bu çocuk kim biliyor musunuz? Hayır hayır.. Ben de tanımıyorum.. Adı Ali ya da Ahmet, Mehmet gibi bir şey değil muhtemelen. Daha yabancı bir şey. Micheal ya da George ya da Jhon olabilir mi?.. Yo yoo. Muhtemelen  tınısı daha farklı isminin , Kulağa daha yabancı gelebilecek bir isim. Ben ona Elewa diyeceğim.

Elewa, akıllı demek onların dilinde. Ilo da diyebilirim, güneş, ışık demek. Yo yoo.. En güzeli Jabulani ; mutlu demek. Gelin hep birlikte Jabulani ile tanışalım;

-"Merhaba Jabulani"
Bizi tanımıyorsun henüz, biz de seni. Dilimiz farklı, tenimiz farklı, rengimiz farklı, sen farklı, ben farklı.. Hayır hayır... Irkçı değilim ben. Aramızdaki gözle görülür farklardan bahsediyorum sadece. Mesela sen neden bu kadar zayıfken, ben bu kadar şişmanım ?. Minik ellerine bakıyorum da, kendi ellerimden utanıyorum .

Jabulani  yaşıyor musun acaba? İnternetten bulduğum şu tek fotoğrafına bakıp seninle konuştuğumu hissediyor musun? Adını bile bilmediğim Jabulani.. Sahi... Bir adın olmalı elbet. Annen sana en güzel sesiyle seslenirken, ona koşuyor olmalısın. Aman düşme Jabulani, zira cılız bacaklarının takati kalmamış olabilir.

Nereye saklamış olabilirsin o içindeki çocuğu ?. Kaç yaşındasın sen Jabulani? Ne kadar da büyüksün? Minik bedende sıkışmış ruh gibisin.. Aman Jabulani !. Minik ellerinde, kadere inat tutun hayata..

Ben de günah çıkarıyorum işte .. Herkes gibi "Elden ne gelir ki" diyorum. Hiç bir şey yapmıyorum senin için. Üzülüyorum işte bazen. Aklıma geliyorsun, üzülüyorum. Çoğu zaman aklıma bile gelmiyorsun. Gerçekten elden bir şey gelmez mi?.

Bu arada 23 Nisan Ulusal Egemenlik Ve Çocuk Bayramı bu gün. Yani senin bayramın. Jabulani..? Beni duyuyor musun?. Jabulanii...

19 Nisan 2013 Cuma

ALDATILMA TERAPİSİ...



Belki de susmalısın !
Bulutları seyretmelisin, çoğu zaman iyi gelir.
Şansına yağmur yağıyor, bu fırsatı kaçırma çık ve ıslan.
Her gördüğün birikintiye es geçmeden bas.
Korkma !
Kaybedecek neyin var ki senin?
Sen ki Onurunu kaybetmişsin,
Sen ki gururunu kaybetmişsin,
Sen ki,
O'nu kaybetmişsin..

Titremeye başladıysan, artık üşüyorsan,
Bu iyiye işaret !
Artık kendinin farkına vardığının habercisi.
Şimdi bağırma zamanı,
Bağırr !
Avazın çıktığı kadar,
Yüreğine sığamayacak kadar,
Sesine senin bile şaşıracağın kadar,
Sesin kısılana kadar
Bağır !

Yer- gök şahit olana kadar,
Sesini yüreğin duyuncaya kadar,

Bağırr !

Çök dizlerinin üzerine,
Merak etme yağmur damlaları saklar göz yaşlarını
Dağlar keser sesinin önünü,
Her şey seninle yüreğin arasında,
Yüreğin ağlasa, aklın teselli edecek onu,
Sen ağlasan, yağmur teselli edecek seni..

Uzan çamur birikintisine,
Gitsin tenindeki kokusu,
Bırak yağmır yıkasın, toprak sarsın seni,
Emin ellerdesin !

Artık ağlayamıyor musun?
Güzelll..
Şimdi kalk olduğun yerden,
Güzel, sıcak bir duş alma vakti.
Tertemiz, ondan arındırılmış bir haldesin.
Koy sıcak suyu,
Güzel bir 3'ü bir arada yap kendine.
Aç perdelerini yağan yağmuru seyret,

GEÇMİŞ OLSUN..



18 Nisan 2013 Perşembe

İCE LOVE..(dıdıdıdıdı..)



Sıcağı da soğuğu da paylaşmaktır aşk..


Ellerini bir 'hohh'la ısıta bilecekken,
Bir soğuk gülüşüyle buz kesiliverirsin!

AMA YİNE DE AŞK  :)






17 Nisan 2013 Çarşamba

UYANAN GÜZEL !

-" Gerçekten hayatım. Melek gibi uyuyorsun yanımda. Senden önce uyandığım zaman bilerek seni uyandırmıyorum. Güzelimi izliyorum. Uyuyan güzelimi.."
-" Gerçekten mi?. Ben mi ?. Vay be.. Ay çok merak ettim."
-" Allah Allah ya.. Sinirlenmeye başlıyorum ama. Gerçekten mi aşkım sürekli sürekli..!"
-" Yav tamam sinirlenme sen. Ben sadece merak ettim kendimi. Baksana melek gibi filan uyuyorsun diyorsun bana."
-" Bunaldım ama Hülya. Bir daha böyle güzel laflar nah duyarsın !"

Hülya gerçekten de bir daha böyle güzel laflar duyamadı. Ama ne yapsın, merak ediyordu. Kendini uyurken hayal ediyordu. Bazen eline aynayı alıp uyumuş taklidi yapıp nasıl göründüğüne bakıyordu. Hatta hızını alamadığı zamanlar, 1.3 megapikselli telefon kamerasıyla kendini uyuyormuş gibi fotoğraflar çekip duruyordu.

Her sabaha mutlu, huzurlu ve güzel uyanıyordu.(öyle hissediyordu). "Alt tarafı elini yüzünü yıkayacaksın Hülya ! Çık artık !" diye bağıran ablasının sesine hiç aldırmadan , banyoda henüz yıkamadığı yüzünü uzun uzun seyrediyordu. Dağınık saç buklelerini bile düzeltmiyordu. Çok uyumaktan şişmiş olan yüzüne bakıp bakıp gülümsüyordu.

Bir gün ;

-" Hayatım ya.. Senden bir şey istesem ?"
-" Söyle bakalım ne istiyorsun?
-" Ben uyurken fotoğrafımı çeker misin?
-" Hayda.. Nerden çıktı şimdi bu?"
-" Çok merak ediyorum ya. Lütfööönnnn..."
-" off.. İyi madem .."
-" Canım aşkım benimmmmmm"
(Sarılmalar, yalakalıklar, küçük kız çocuğu gibi konuşmalar..)

Sabah o kadar mutlu ve güzel uyanır ki, uyuşmuş koluna hiç aldırış etmeden sağ kolunun üzerinde doğrulur..Odanın kapısı tıkırdar;

-" Geelll!"
-"Uyanmış mı benim uyuyan güzelim?" Elinde taşıdığı muhteşem kahvaltı tepsisini Hülya'nın kucağına koyar.
-" Uyandım aşkoommm"(dudak bükmeler)
-" Ben seni yerim, yeriimm..."
(Gülüşmeler)
-" Haydi ye bakalım bunları, kendi ellerimle hazırladım."
-" Ellerine sağlık bebeğim".

Kahvaltısını ederken, ortamı bir anda "Hani çektin mi fotoğraf?" diyerek bozmamaya çalışıyordu Hülya. Netice de o da insandı, dayanamıyordu. Son lokmayı da yuttuktan sonra ;

-" Aa.. Aşkım şimdi aklıma geldi de, beni fotoğraf çektin mi?"
-" Evet çektim canım"
-" Hadi yaa.. Bir bakabilir miyim?"

KIZIN GÖRMEYİ BEKLEDİĞİ;


GERÇEKTE GÖRDÜĞÜ ;


Gerçeği fark eden Hülya, pot kırmadan ;

-" Hımm.. Pek meleğe benzemiyorum sanırım hayatım?"
-" Saçmalama aşkım. Ne kadar da huzurlu uyuyorsun baksana?"
-" Sen öyle diyorsan.. İyi madem.."

ERKEK ARKADAŞININ  GÖRDÜĞÜ ;


15 Nisan 2013 Pazartesi

BENİMLE UĞRAŞMA DOMATES !..(Korkularınla yüzleş !. )

-"ÖöööööööCccÜüüüüüüü...Korktun mu ?."
-"Öcüden korkacak yaşı çoktaan geçtim ben" dedim.
-" Peki ya cinler?"
-"Şşşştt.. Ağzını hayra aç Domates" dedim sinirle. "Hiç de komik değil !"
-"Neden ? Cin dersem ne olur ki?"
-"Ya anma şunları !"
-" Neleri..?" (Sinsi sinsi gülüyordu.)
-" Şeyleri işte. Onları. Üç harflileri.." dedim , der demez de bir ürperti geçti içimden.
-" Ne alaka? Sanki üç harfli deyince onlar anlamıyorlar mı onlardan bahsettiğimizi?" dedi gülerek. "Onlara salak muamelesi yaparsan onlar daha da sinirlenir bence. Adını söyle gitsin." diye de ekledi.
-" Sana beş harfli deyince üstüne alınıyor musun?" dedim sinirle.
-" Hayır. Ama onlar anlıyorlar bence" dedi.
-" Of tamam Domates. Nasıl biliyorsan onu yap" dedim.
-" Saçmalama Kaybakam. O zaman maden öyle sesleniyorum onlara , 'cinler geldiyseniz kapıyı çalın' " dedi. Gülüyordu. Kapı çalmıyordu. Bana döndü ve ;
-" Bak, gelmediler" dedi.

Tek bir kelime bile etmeyecektim. Domates'e laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zordu. Hatta anaokuluna giden bir çocuğa, integral, türev anlatmak bile daha basitti. Ah diyordum, çalsaydı şu kapı da Domates kendi rengine bir kavuşsaydı.

Kitep okurken aklımsan sinsi planlar geçiyordu. Ona bir oyun oynamak iyi olabilirdi." WC'ye gideyim bare" diye belirterek odadan çıktım. ( Neden böyle bir şey söylemiştim ki.). "Domates, bilgisayarla işim bitti benim. İstersen kullanabilirsin. " dedim. Bilgisayarı ısrar eder gibi onun önüne bıraktım. ( Hiç itiraz da etmedi ya, neysee).

Hemen yan odaya girdim. Kızlara bütün olan biteni anlattım.( sessizce. çünkü duvar o kadar inceydi ki, biri osursa yan odadan duyuluyordu).

Plan A şu; Benim mouse kablosuz. Mouse algılayıcı bilgisayara takılı olacak, mouse bizde. Yani; yan odadan mouse'yi kontrol edebileceğiz. Her şey, kolay ve basit. "Bismillah" dedik, başladık. Domates'in sesini duymaya çalışıyorduk;

-" Ne oluyor bu bilgisayara be !"
( Kıkırdıyorduk)
-" Kaybakaaaamm.."
(şşştt.. duycak çok gülmeyin)
-" Hiç komik değil ya.."
( Gülüşmeler)
-" Çok korkuyorumm yaaa..."( ağlama sesi geliyordu)
( Ağlıyor mu o?. )
-"..."( ses gelmiyor.)
(Yoksa kendine bir şey mi yaptı?)

Kapıyı kırar gibi açtık. hemen odaya girdik. Bizim domates karşımıza geçmiş elma yiyordu.
-" Bu kadar salak mı sandınız siz beni?"
-"Şeyy.. Nerden anladın ki?",
-" Aman saflar. Gelin bırakın şimdi bu işleri de, elme yiyelim."

Gülmeye başladık hep birlikte. Hiç beklediğim gibi bir sonuç olmamıştı , ama yine de komikti. Oturduk hep birlikte elma yemeye başladık. Biz muhabbet ederken kapı çaldı;

-" Geellll" dedi Domates.
İçeri giren olmamıştı. Tekrar çaldı kapı;
- "Off.. Gellllll.. Duymuyor musun?" diye bağırdı Domates..
İçeri giren olmamıştı. Kapı tekrar çaldı. Domates dayanamadı, yerinden bir hışımla kalkıp kapıyı açtı;
- "Hani? Kimse yookk?" dedi. "Kızlar bu oyun uzadı ama." diye ekledi.
-"İyi de Domates biz bir şey yapmadık ki" dedim. Domates kapıyı kapattı. Daha arkasını dönmemişti ki kapı tekrar çalmaya başladı.
-" Yeter amaaaaa !" dedi, kapıyı yerinden çıkaracakmış gibi açtı, kimse yoktu. Bir kaç terbiyesiz kelime ettikten sonra geri geldi ve yerine oturdu..( Ayy.. Ne terbiyesiz hem dee.. )

Biraz daha muhabbet ettikten sonra kapı tekrar çalmaya başladı ama kimse 'gel' demedi.
-" Seninkiler gelmiş olabilir mi?" dedim gülerek.
-" Cinler mi?" dedi. O da gülüyordu.
-" Sor bakalım onlar mıymış.." dedi Yogi. ( Kahkaha attık.)
-"Tamam o zaman " dedi Domates, " Ne yapsınlar?" diye bize sordu.
-" Işıkları söndürsün" dedik.

KARANLIIIIIIKKKKKKK..

- "Domatess?"
-"Daha sormadım ki? Noluyo yaa?"
Kapı kendi kendine açıldı. Bir karartı gözümüzün önünde duruyordu. Odada bir çığlık koptu ki, hem de ne çığlık.( Bu Domates'in sesiydi.)

"TAMAM TAMAM BU KADAR YETER" dedim. Işıklar açıldı. Odaya 4-5 tane kız gülerek girdi. Onlara teşekkür edip yolladım. Sonra Domates'in bayıldığını fark ettim. Hemen indirdikleri şartelleri kaldırdı kızlar sağolsunlar.

-" Domates.. Domatess? Haydi kalk bitti bitti kalk..."
-" Ne oldu?" dedi, gözlerini hala açmamıştı. Korkuyordu sanırım.
-" Öcü geldi" dedim. (Gülüyorduk)
-" Off.. Kaybakam sen çok fenasın !. Senin ben ağzına BİİİPPPP" dedi.
-" Şşşştt.. Çağırayım mı öcüleri yine?" dedim .. Kahkaha attık birlikte..

Bu akşam çok eğlendik. O korku sanırım yetti Domates'e . Bir daha böyle konuşmaz- en azından benimle-.

Gece güzel bir uyku çekiyordum. Sanırım bir ara kapı tıkırtısı sesiyle uyandım. Ama gözümü açacak halim yoktu, arkamı dönüm tekrar mışıl mışıl uyumuşum...

Planın B aşaması size de sürpriz oldu değil miii :P... Hihihi...:)


12 Nisan 2013 Cuma

GÜNDE ÜÇ KEZ KÜÇÜK İBO...:)

Merhabalaaaarrr efenim.. Afiyettesinizdir inşallah..Beni soracak olursanız ben bomba gibiyim.. Evet evet bomba gibi. "Gecenin bu vaktinde ne bu enerji yav" diye sorabilirsiniz. Ben hemen fazla uzatmadan size sırrımı söyleyim ; "Küçük İbo"..:)

"Anlamadım?" dediğinizi duyuyorum. Hemen anlatayım. Bendeniz internette sörf yapıyordum. Önce uzaylılardan başladım, ilginç görüntüler filan derken bir baktım Küçük İbo dinliyorum.. Öyle bir şarkı buldum ki, koptum yemin ederim.

Küçücük bacak kadar veletin söylediği şarkıya bakın Allah aşkına ya ;


"'Ayrılık Acısı'nı anlat bakalım abilere, ablalara. Hanimiş oğlumun ayrılık acısı.. Afferiiimm.. Burdaymışş." diye sevesi gelmiyor mu insanın ya. Vallahi benim sevesim geldi.

Ben Küçük İbo'nun bu şarkısını dinledikten sonra tabii kendimi tutamadım ve bir kaç şarkısını daha dinledim. (Aslında klipler çok eğlenceli. Tavsiye ederim..:)) Derken ben hızımı alamadım bir de görsellerden Küçük İbo'yu arattım. O kadar güzel Fotoğraflar vardı ki ; öldüm gülmekten yaa...

Hemen açıklık getirmek isterim; güldüğüm Küçük İbo'dan ziyade, ona bu şarkıları söyletenlerdi. Allah aşkına çocuğun söylediği sözlere bakın;


Evlerin önünden geçtim dün gece
Seni son defa görmek istedim
Ayrılıp gitmeden sen buralardan
Sesini son defa duymak istedim

Kapılar kapalıydı perdeler örtük
Odalar karanlıktı ışıklar sönük
Çaresiz ayrıldım boynum bükük
Ölmek istedim kaderime küsüp

Gözümde canlandı o düğündeki anılar
O saatlere dönmek istedim
Ben seni son defa görmeyince
Orada canıma kıymak istedim

Acaba ne demek istediğinin farkında mıydı?( Sanmıyorum). O sadece şarkı söylüyordu. Abiler , amcalar ondan bunu istiyorlardı çünkü. 

Düşünün, bu şarkıyı dinlediğinde gülüyor insan. Aslında şarkı komik değil ki. Kim bilir kaç kişi geceleri bu şarkıda içip içip ağladı. Ama yoookk.. Gülüyorum, kendimi durduramıyorum. "Küçük İbo ; Ben seni son defa görmeyince, orada canıma kıymak istedim" diyor , ben kahkaha atıyorum düşünün artık.

En ilginç olanı da ne biliyor musunuz?. Bu şarkının müziği Küçük İbo'ya aitmiş. Yav bu çocuğun ağzına Müslüm Gürses filan tükürmüş olmalı. Çünkü belli bir oturmuşluk, bir 'Baba' kalıbı var çocukta. 

"Küçük İbo'yla aynı evde yaşamak....(Hahaha). Çok eğlenceli len. Anası, babası çok şanslıymış." diye düşünürken aklıma; "Annesi kim?" sorusu takıldı. Hemen görsellerde arattım. İlk karşılaştığım sonuç;

"KÜÇÜK İBO AİNSTEİN'İN ANNESİ OLABİLİR Mİ?"(Şok şok şok!)
Altta da bir kadın fotoğrafı. Bu kadar mı benzerlik olur;


Ben yarıldım gülmekten. Sizin için iki fotoğrafı karşılaştırdım;


İyi göremeyenler için yakınlaştırdım;


"Böyle bir benzerlik olamaz" diyenlere, "Neden olmasın ki?" diyorum. Olmuş işte. Bal gibi de olmuş. Sana , bana yargılamak düşmez.( Ama şaşırabiliriz.. Vallahi ben çok şaşırdım.)

Başlık enteresan. " Ainstein'nin annesi mi?". (Hahhaha). Ainstein'in annesi olabilmesi için;

1- Ainstein'in zaman makinesini bulup Küçük İbo'yu alıp 2099'lu yıllara götürüp, cinsiyet ameliyatı yaptırması

2- Babasıyla tanıştırıp, babasının Küçük İbo'ya aşık olmasını sağlaması,

3- Küçük İbo'nun doğurganlık özelliğini  sağlayabileceği bir teknoloji geliştirmesi gerekiyor.

( Bunları yapmış da olabilir, o çok zekiymiş)

Aman neyse neymiş. Ama ben çok güldüm. İnşallah Küçük İbo bana küsmez.. Amin...:D

11 Nisan 2013 Perşembe

NEREYE SIŞACAK BU CİCİ KIZLAR ?

"Ne pis kız bunlar yaa..Allah belasını versin bunların" sesiyle uyandık bu sabah. Telaşla etrafıma bakındım (Daha doğrusu bakınmak istedim ama gözlerimi açamıyordum.). O bağırtılı, çırtlak ses devam etti; "Bu nasıl bir koku böyle.. Nasıl kızlar bunlar !"

Zar zor gözlerimi açtım. Rüyada olmadığımı yeni yeni fark ediyordum. Sesin nereden geldiğini özel güçlerimle tespit ettim.( Yankılandığına göre tuvaletten geliyordu).

"Bu kız neden bu kadar sinirlenmiş olabilir?" diye düşünürken, hanım efendi beni duymuş gibi cevap verdi ;" Bu kadar da pis koku olur mu canım !. Nasıl sinirlenmeyeyim.".

Güler misin, ağlar mısın halime. Şimdi ben bu kıza ne diyeyim? Beni uykumdan kedi viyaklaması sesiyle uyandırdığı için küfür mü edeyim yani. Üşenmeyip başımı o yumuşacık yastığımdan kaldırabilseydim , ona o Sivaslı ağabeyimizin de üstüne basa basa sorduğu soruyu soracaktım;

"Niree sışacaklar?"

Sinirle yatakta öyle bir döndüm ki kafamı duvara vurdum. Bir anda aklıma anneannemle aramızda geçen bir konuşma geldi;

- Anneanne.
-He annem..
- Anneanneee
- Söyle gızım..
-Anneanne, biliyor musun cici kızları sen?
- O ni dimek?
-Yani cici kızlar demek .. Hımm.. Mesela cici kızlar hiç yemek yemez. Su içmez. Dışarı çıkmaz. Annesinin sözünden çıkmaz. Babasının sözünden çıkmaz. Kardeşlerini dövmez filan.
- Ne eyi gızlarmış onlar. Arkadaşların mı?
- Evet anneanne. Mesela cici kızlar hiç tuvaletini yapmaz. Hem yapsa bile cici kızların b.ku da pembe olur. Yaa..
- Niye kine? Hasta mı o gızlar? Yazııkkk..
- Hayır anneanne .. Sadece cici kız..
-Aman gızım. Dikkat et hele. Ne büçün arkadaşmış onlar öyle !.İnsan hiç tuvaletini yapmaz mıymış?
- Ama anneanne onlar cici kız. Yapmaz ki..
- Bağırsakları dolanıverir de ölüverirler mazallah..( Kulaklarımızı çekip tahtaya vurdu)
-Anneanne onlara bir şey olmaz. Onlar cici kız..
- Eyi madem. Aman gızım. Cici gızlar kibin kötü yola düşmeyesin. Ananlar seni okutmak için yolladı he mi? Bak aklım sende galmasın.
-Yok bea anneanne. Ben cici kız değilim ki. Korkma..
- Aman gızım eyi.. Çok şükür Allah'a.

Bütün bu konuşmalar bir saniyeden kısa bir sürede geçmişti aklımdan. Gülmeye başladım .. Hem de ne gülmek.. Gözümden yaşlar geldi siz düşünün artık. Diğer kızlar da benim kahkaha sesime uyandılar, başıma toplandılar. Sadece yüzüme bakıyorlardı ( Sanırım ağlıyor mu, gülüyor mu diye düşünüyorlardı.) Kendime zar zor geldim. Sanırım benden bir açıklama bekliyorlardı;

-" Tebrik ederim, bir cici kızımız oldu.." dedim ve gülmeye devam ettim..



10 Nisan 2013 Çarşamba

DİKKAT ÇEKMEK İSTİYORSAN, ÖLMEN YETERLİ !

"Gel abla geell! Sudan ucuz bunlar. Gel, karıştır geell !.Karıştırmak bedava...." diye bağırıyordu genç adam. Tezgahın arkasındaki büyük dükkandan çıkan kokoş kadının sesiyle dikkati dağıldı; "Bağır Serdar bağır ablam" dedi kadın. "Ben gelene kadar buranın tozunu attırmanı istiyorum" diye de ekledi.

Kadının yanındaki diğer kokoş kadın; "Hadi ama geç kaldık." diyerek kadını çekiştiriyordu. Serdar; "Tamam " dedi, kadın serdarın yanından uzaklaştı.(Nihayet..)

Ben olay mahalinden uzaklaşırken düşünüyordum;
"Acaba Serdar'a günlük 25 ytl den fazla bir para veriyor muydu? Zam yapmayı düşünüyor muydu?". Hem 25 ytl veriyor, hem de Serdar'ın tozu dumana katmasını bekliyordu. Aynı zamanda Serdar , sabahın köründe (kargalar daha b.kunu yemeden) uyanıp, o dükkanı açıyordu. Tabii yine Serdar, in-cin top oynarken dükkandan çıkıyordu.

Ama Serdar sabırlıydı.( sıkıyosa olmasın). Paraya ihtiyacı vardı. Mecburdu çalışmaya. Köleydi Serdar. Paranın kölesi.İşin en acı yanı, Serdar'ı kimse fark etmiyordu ki özgür bırakılsın. Serdar'ın en büyük amacı tozu dumana katmaktı. Zaten ondan da istenen bu değil miydi? Ve en önemli soru; "Büyük bir olasılıkla alışverişe giden bu kokoş kadınlar, harcadıkları paranın Serdar'ın parası olduğunun farkında mıydı?

Sorular sorular sorular.... Sorular bitmez hanımlar, beyler.. Ömür biter, dert bitmez.. Hele Serdar'ın derdi hiç bitmez..

Bir kere öğrenci olmakla , köle listesinin başına adı eklendi Serdar'ın; " Hımm.. Öğrenci mi?.. İyi iyi ya. Daya bütün işleri güçleri önüne. Yapsın hergele. Sanki okuyacak da ne olacak..Ver eline iki-üç kuruş sussun işte. Hem hayatı öğrenir, yok öyle kolay para kazanmak.."

Hayatı öğretmeye pek hevesli yardım sever abiler ve ablalar oldukça başımız yerden kalkmaz bizim. Yardım sever demişken, öyle bir yardım severler var ki ülkemizde, "Allah onları yerin dibine soksun!" dememeye gayret ediyorum.

Hikaye şu;

Yardım sever kadın, belli bir uğraşların sonunda aracılar vesilesi ile bulunur.Kadın genç üniversite öğrencsine yardım edeceğine söz verir. Ailesi ve öğrenci bu haber karşısında çok mutlu olurlar.


Dipnot: Neden mutlu olurlar? Çünkü onlara Devlet bile yardım etmiyor.
            Neden yardım etmiyor? Çünkü onlar, devletin hesapladığı 'yoksul sınıfta' değiller. 

            Neden değiller? Çünkü onların kişi başı düşen gelirleri, yoksulların kişi başına düşen gelirlerinden 17 YTL FAZLAAAAAA..

            Neden burs/ kredi almıyor? Alıyor..  Onu da ailesine bıraktı öğrenci. Onların da gelirleri yok.
            Bu çocuk nasıl okuyor? Allah yardım ediyor. Bir de hayatı öğretmeye çalışan yardım severler.


            Nasıl geçiniyor? GEÇİNEMİYOORR !

            Ne olacak öyleyse bu çocuk? Allah bilir.
            Burs veren de mi yok? Üzgünüm.


            Yapabileceğimiz bir şey var mı? Belki bir yardım kampanyası olabilir.

            Nasıl başlatabiliriz? Hiç bir fikrim yok. Bu devirde kimse kimseye güvenemiyor. Güvenilir birinin başlatması gerekiyor.

             Kim? Bunu ortaklaşa düşünüp bulalım.Fikirler önemli.
Zar zor bulunan bulunan bu yardım sever, öğrencinin kirasını öder. Ve her ay ona belli bir miktar yardımda bulunacağına da söz verir. O ay ,en azından kirası ödenen öğrenci diğer giderlerini daha rahat bir şekilde karşılar.

Ertesi ay, kadının parayı yatırma zamanı geldiğinde öğrenci kadını arar. Amaç : kadına kira tarihinin geldiğini söylemek .( Kadın aramasını söylemişti. 200 lira yatıracak). Kadın telefonda :
-"Efendim"
-" Merhaba hanım efendi. Ben Serdar. Hatırladınız mı? Geçen ay görüşmüştük. Türkan ablayla yanınıza gelmiştim. Türkan K...." 
-" Ben öyle birini tanımıyorum. Ayrıca sizi de tanımıyorum."
-" Nasıl yani. Hani görüşmüştük. Ailemle de görüşmüştünüz. Yardım edeceğinize söz vermiştiniz."
-" Ben kimseye söz vermedim. Ayrıca yardım edilecek bir sürü çocuk var. Sana zaten yardım yaptık biz."
-" Hatırlıyorsunuz."
-" Evet. Önce seni baban sanmıştım. Sonradan hatırladım."( Allah'ım bu nasıl bir cevap ya.. Öl kadın öll !)
-" Beni hatırlamadan babamı nasıl hatırlanız pek anlamadım ama. Neyse.. Yardım etmeyecekseniz neden söz verdiniz o zaman?"
-" Ama böyle de olur mu da blablabla..."
-" Tamam"
-" Sana son kez bu ay 100 liralık yardım yapacağım. Bir daha bekleme."
-" Teşekkür ederim."

Bu konuşmadan sonra yardım sever bir hışımla öğrencinin ailesinin evine gider, ama kapının önünde böyle mahrem konuları konuşmaktansa, aşağıdan 2. kata doğru bağırmayı tercih eder;
-" Esma Hanııımmm!"
-" Buyrun yukarı gelin Hanım efendi."
-" Yok. Bak bu gün oğlun aradı. Yine para istiyor. Bir tek senin oğlun yok ki yardıma muhtaç. Geçen ay da ben yardım ettim zaten. Yine para topladım onun için.Bu son !. Bir daha da yardım edemem. Gelin aşağıya da alın parayı."
Kadın aşağıya iner;
-" Allah razı olsun sizden"
-" Benden değil benden değil.. Arkadaşlarımdan.. Haydi eyvallah."
        
Dediğim gibi Allah'tan böyle örnekler var önümüzde de, "Nasıl yardım edilmemeli?" konusunda fikir sahibi olabiliyoruz. Bu anlattığım öğrenci hikayesi gerçektir. ( Gerçekten bu öğrenci böyle bir olayı yakın bir zamanda yaşadı). Eğer olur da samimiyetime güvenebilirseniz, benimle irtibata geçebilirsiniz. Sizi bu öğrenciyle tanıştırıp, kendi gözünüzle yaşadığı durumu görmenizi sağlayabilirim. Kendisine yardım etmek isterseniz söylemeniz yeterli. Her türlü yardım olabilir. İsteyenlere adres de verebilirim.

Bana inanıp inanmamanız da önemli değil aslında. Çevrenize baksanız bir sürü Serdar görebilirsiniz. Aylık 25 liralık yardım , cebinizden hiç bir şey eksiltmez. Öğrenci halimle ben bile yapıyorum inanın..