Çok büyük hayaller kurmadım ben. Yürümeyi öğrenmeden koşmayayım, düşerim hesabı benimki. Hayatta en çok canımın yanmasından korktum. O zaman bile büyük acıları kuramadım beynimde; ya düşersem acısı, ya kanarsa acısı vs..
Az ile yetinmeyi öğrendim bu yaşıma kadar, çoku hiiçç görmedim. Yolda görem tanımam yani.
Benim tanıdığım en yaşlı insan 75 yaşına kadar yaşadı. Sonrasına ömrü yetmedi, yettiremedi.Anlayacağınız hayatı hep kestirmeden yaşadılar.
Pembe panjurlu ev hiç görmedim, bizim evler hep tuğla rengi, beton rengiydi.Öyle süs köpeklerimiz de yoktu bizim, varsa bir parça ekmeğimiz karıncalarla paylaşırdık.
İtiraf edeyim tüm bu söylediklerimi yeni farkediyorum.Oysa ne ihtişamlı gelirdi bana o ev, ne de büyük, görkemliydi. Peki ne değişti? Ev mi küçüldü, hayallerim mi büyüdü?.
Çok soru sordum biliyorum. Ama son bir soru daha sormak istiyorum olmayan okurlarıma;
Biz aslında hep şimdiyi yaşarız, geçmişimiz aslında geçen şimdilerimiz değil mi?.Peki bizim için "şimdi" neden önemli değil?. Önemli olması için geçmesi mi gerekli?
Ben küçükken şimdiyi tanırdım, yaşardım. O zaman büyük köşkümde otururken (bana göre köşktü) bundan hiç de şikayetçi değildim. Şimdi aynı evi düşününce neden köşk gibi hissetmiyorum?.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder