BUYRUN..

HOŞ GELDİNİZ :) ARKANIZA YASLANIN VE TADINI ÇIKARIN..

29 Ekim 2013 Salı

CUMHURİYET VALSİ ...



(müzik eşliğinde okuyunuz )

Merhabalar efenimm..:).. 29 ekim cumhuriyet bayramımız kutlu, mutlu, huzurlu olsun...Hepp huzur dolu geçsin eski günlerdeki gibi.. Hep beraber; (kürdüyle, türküyle, romanıyla, çerkeziyle, lazıyla, boşnağıyla, manavıyla vs ) mutlu, huzurlu olmak tek dileğim bu gün..

Lafı uzatmayacağım arkadaşlarım, biliyorum herkes bu gün bir çok şey yazacak. Herkes güzel şeyler yazacak , bunu hissediyorum. Bu nedenle bu gün okuyucu olmak istiyorum yazar değil.

Osmanlı Nuh'un Gemisi gibiydi , her mezhepten insanı barındırdı içinde. Türkiye'ye miras kalan güzel yönlerden biri de bu.. Değerli bir miras.. (Bana göre).. Bu mirasa sahip çıkalım, nice 90 yılları devirelim birlikte inşallah.. :)..

Bu bir dans ise, ver elini birlikte dans edelim bu gün. .Ya da gel senle valsa davet oynayalım ..:) Adı da Cumhuriyet valsi olsun..


27 Ekim 2013 Pazar

GÖLGE OYUNU !


Yoruluyor insan, ama belli etmek istemiyor çevresindekilere. Yorgun olmak aciz olmak demek sanırım, yeni yeni öğreniyorum. Yorgun olmamalıyım.

Gözlerim kapanabilir, açmak için direniyorum, direnmeliyim. . Ya olduğu gibi görünmeli insan, ya da göründüğü gibi olmalı ya hani, göründüğüm gibi olmayı tercih ediyorum bu gün.. Olduğum gibi görünmeye halim yok.

Bu gün gölgemle yer değiştirdi bedenim, ben gölge oldum, gölgem ben.. O ilerledi beni de götürdü gitti yere, sesimi çıkarmadım. Hoş gölge idim, sesim bile yoktu ki; o konuştu ben ağzımı oynattım..

Uzaktan izledim kendimi, ne kadar da yabancı geldi.. Kahverengi atletin üzerine koyu yeşil bir hırka, kot pantolon giymişti bedenim. Sanırım gölge, karanlık günlerine inat, rengarenk giyinmişti. Bu gün karanlık olan bendim, renkli olan yine ben..

Dedim ya, bu gün göründüğüm gibi olacağım, olduğum gibi görünmeye halim yok..

Sessiz olmak güzel aslında, yani gölge olmak. Seni fark edecek biri yok, beden ne yaparsa onu taklit ediyorsun bir nevi oyun gibi. Yanlış yapsan bile yanlışını görecek insanlar yok ki çevrende. İnsanlar birbirinin yüzüne bile bakmıyorlar, sana mı bakacaklar? Koyu bir karartı...

Bir gün içinde boyun uzuyor, zayıf görünüyorsun.. İnanır mısın, sivilcelerin bile belli değil, daha güzelsin.. Aslında hep varsın, her yerde, her şeyde.. Ama yoksun da.. Tuhaf bir şey.. Aman neresi tuhaf, normalde de varlığınla yokluğun arasında bir fark yoksa çok da farklı bir durum olduğu söylenemez..


Ben bu gün gölge idim. Yürüdüm, koştum, yemek yedim, konuştum...

Dedim ya; göründüğüm gibi oldum, olduğum gibi görünmeye halim yoktu..

24 Ekim 2013 Perşembe

KIZIM SANA SÖYLÜYORUM, GELİNİM SEN ANLA !


Kpss !
Evet sana sesleniyorum, heyy !..Arkana bakma sensin sen.
O ne havalar öyle yahu?
Nesin kız sen?
Senin saçını başını yolarım yosma !
İşine gelene torpil yapıyorsun,
İşine gelmeyene çelme takıyorsun,

Bak kızımm...(sarışın bir kız olduğunu düşünüyorum)
O kadar çalışıyorum,
Çabalıyorum,
Kendimi hırpalıyorum..
Eğer ki benim hakkımı yersen var ya...
var ya..
var yaa...
Yapma yani,
O kadar çalışıyoruz :(:(.
Elimizden geleni yapıyoruz,
Bizim paramız yetmiyor bazıları gibi önceden soruları bulmaya..

Her şey para değil be Kpss..
Allah'tan da mı korkun yok ?




23 Ekim 2013 Çarşamba

'BUL'MACA..


"Sizin yurdun girişi var ya.."

"eee" dedi patates. Vallahi bir an " Heh işte o senin totona girsin " diyecek sandım. Bunu Patatesçimle de paylaştım. Gülüştük.. Bir mesaj daha geldi;

" İşte oradan girdiğin zaman hemen karşıda bir ağar var. ". Vallahi bu sefer diyecek o ağaç girsin sana diye.. 

"..işte ben o ağacın üzerindeyim " dedi.

Allah'tan patatese giren çıkan bir şey olmamıştı ama ben içten içe çocuğa " işte o agaç sana girsin" diye haykırıyordum. Saf mı sandı bu kızı ayol?

Efenim . Bizim patates bu çocukla bir kaç gündür mesajlaşıyormuş. Çocuk bizim kıza "Merlin" ayakları yapmaya başlamış. Yok efenim senin evin orada bir park var, şu okula mı gidiyorsun, sen surada kalıyorsun, şu an şunu yapıyorsun vs.. Bizim patates de hafiften etkilenmeye başlamış.( Merlin'den kim etkilenmez)

"Kaybakam.  Valahi bir şey söylemedim ben. Nereden biliyor bu çocuk benim hakkımdaki her şeyi? Söyle yav bana bir şeyler söyle"

" Ne diyeyim patatesim. Sallıyor bildiğin. Sen inanma şuna be.. Sinir olmaya başladım iyice. Bir program mı yükledi yer bildiren, çip mi yerleştirdi telefonuna bilemem. Ben zaten teknoloji özürlüyüm. Ama ayak yapıyor sana besbelli. Len yurda köpek bile giremiyor demir parmaklıklardan, beyefendi girmiş de efendim ağaca tırmanmış. O ağaç var ya , o ağaç.. Onun ... tövbe tövbe ya.."

"Haklısın galiba.."

"Tabii ki haklıyım kızım.. Kekliyo bildiğin"

" Bence de.. Özellikle ağaç konusunda sana daha çok hak veriyorum."

Erkekler bulmaca gibi arkadaşım, ve ben bulmacaları çözmekte çok iyi sayılmam. Şu ana kadar hiç bir bulmacayı tamamlayamadım. Oysa her şey güzel başlıyor , "Bir nota", " Kuzu sesi", " Resimdeki aktris", "Boru sesi" vs.. bunları buluyorum her bulmacada. Geri kalan boşluklar çiçek böcekler ):.. Arada kendi adımı soyadımı da yazıyorum :)

Her ne kadar bulmacadan anlamasam da, bu çocuğu çözmek ne kadar zor olabilir ki?
" Senden önce çözmüşler bu bulmacayı, oyalanma kumpirim" dedim en nazik sesimle." Bırak ,seni tamamlayacak başka birini bul". Siz farklı gazetelerin bulmacalarısınız ya da farklı tip bulmacalar.  O basit bir çengel bulmaca , sen en zorlarından sudokusun canım kardişim :).

Ne demiş atalarımız ; "iki gönül bir olunca , masraflar da çok olur " :D... hahaha...



21 Ekim 2013 Pazartesi

DOĞMAMIŞ BEBEKTEN YEMEK TARİFİ :)..


Merhaba kaybaklarımm:)... Size doğmamış bir bebekten aldığım tariften bahsedeceğim:). Denedim , ben beğendim. Siz de deneyebilirsiniz:).. 

Not: Valla doğmadı len :D

Ne kadar garip bir şey şu hamilelik. Birden bire kişilik yapın, duyguların, düşüncelerin, vücudun,
 her şeyin şekil değiştiriyor. Farklı biri oluyorsun. Ben iken biz oluyorsun bir anda. Karar verirken de biz olarak karar veriyorsun çoğu zaman .

Hep bir ilgi beklemeler..Bu dönemde hassas olanlar da var, olmayanlar, naz yapanlar da var cancağızlarım .:).. Bende yalan yok. Ama abartanlara bir iki sözüm var;

Yazık kızz.. Onun da canı var, o da insan :(..Önce bir mutlu ediyorsunuz adamcağızları baba olacak diye, sonra da "vurucam kırbacı vurucam kırbacı".( Doğururken çekeceğiniz acıyı düşündüğünüz için bunu yaptığınızı düşünüyorum. Haklısınız, sesimi çıkarmıyorum hamile ablarım. Ama çok abartmasanız iyi olur, yoksa babacıklar çocuğu doğurduğunuz gün sizi boşayacaklar ..)

Bizim komşunun halleri bunlar kaybaklarım.. 40 yaşında bir kadın kendileri. Adını hatırlamıyorum, anneme sormam lazım ama şu an soramam geç oldu. Ayşe diyelim biz ona. Ayşe ablacım ilk çocuğunu doğuracak, Hasan amca heycanlı. Her istediğini yapıyor adamcağız. Kadın da onu sömürmüyor değil hani.

Geçen gece Hasan amca bizim kapıya geldi (2 bucuk 3 gibi).

" Nuri Bey, rahatsız ediyorum kusura bakmayın. Sizde süt var mı?"
" Bir bakayım.".." Buyrun"..
" Hay Allah razı olsun. Bizim hanım sütlü, çikolatalı, muzlu ekmek  aşerdi de. Süt yoktu evde"
"Hıımm.. "

Babamın sesi odaya kadar geliyordu. Ses tonundan kafasının karışıklığı belliydi. Ama uzatmadan adamı yolladı.

Ertesi sabah uyandığımda aklımda sütlü muzlu çikolatalı ekmek vardı. Tadını merak ediyordum. güzel gibi bir şey olmalıydı. Düşündüm. Ben müsli yemiş insandım. Tadı müsli mısır gevreğinden daha güzel olmalıydı. Denemeliydim.

Bir kase sütün içine bimden aldığım çakma bitter çikolatasını rendeledim. Bir tane de muz rendeledim...İçine bir de ekmek doğradım...Veeeeee ağzıma bir kaşık koydum...

Ohaaaa..

Bu çok güzel bir şey oldu. :):)... Bunu bir daha yapacağım...:):).. Bu tarifi acaba Ayşe abla mı yoksa içindeki bebek mi buldu bilemiyorum.. Ama aşermek demek bebeğin canının istemesi ise, bu bebek ağzının tadını biliyormuş :)

not : Görüntüye aldanmayın:)

11 Ekim 2013 Cuma

EL ÖPMEYE GELDİKKK :)




SİZDEN RİCAM BU MÜZİK EŞLİĞİNDE YAZIYI OKUYUNUZ..:):)

Bavulumu hazırlıyorum...:):)..

Bir yandan müzik açmışım , neyim var neyim yok her şeyimi hazırlıyorum. Bir hafta yoğum hayırlısıynan dostlarım benım..:).

Üzülüyorum aslında, çünkü evimizde maalesef (2013'ün Sinop'unda ) internet bağlanamadı gitti vesselam.. inşallah bir ara hallolacak o sorun da..

 Efenim aslında şu an çıkmam da gerekiyor. Sadece size iyi bayramlar dilemek istemiştim. Büyüklerimin ellerinden, küçüklerimin gözlerinden, yaşıtlarımın yanacıklarından öptüm.:).

Barış Manço seni çokk seviyoruuummmmmmmmmmmm.......:*..




10 Ekim 2013 Perşembe

DEVLET BEDENİM İSE, BEN BAŞBAKAN OLMALIYIM.



Kalmadı anam kalmadı. Gururumuzu da sattılar. O eski türk filmlerinden kalma bir masaldı belki de. Ya da bir ara fakirlere uğramış bir misafirdi, geçti gitti.

Önceden insanlar yardıma muhtaç olsa da, bundan kimselere söz etmezlerdi. Sağ elle yapılan bir yardımdan sol elin bile haberi olmazdı. İnsan ne iş olsa yapardı. Bir ekmek 5-6 parçaya bölünür , yine de şikayet edilmezdi.

Daha güzeldi insanlar, hayat daha güzeldi. İnsan insanlığını bilir, kimse kimseyi küçük görmezdi. Bir diğer deyişle; Zenginin parası, fakirin gururu yeterdi. 

Pis işlere göz ucuyla bile bakılmazdı. Bakanlar yok muydu diyeceksin, tabi ki vardı. Ama toplum onları dışlardı. " Sen kötü bir iş yaptın, çoluğumuz, çocuğumuza kötü bir örnek oldun. Ya bu yoldan geri döneceksin, ya da bu deveyi böyle güdeceksin !" ifadesiyle yoldan geri dönenler de vardı.

Aşkta gurur olmaz, kabul ederim. Ama insanda gurur olsun be arkadaşım. Gururun fazlası zarar, azı yarar, ortası karardır yahu.( Vayy bee.. bunu şimdi ben uydurdum hea.. Oha.. )

Üzülüyor insan televizyonlarda gördüğü, gazetelerde  okuduğu haberlere.. Ben küçükken hatırlıyorum Reha Muhtar , haberlerde örnek insanlara da yer verirdi. İşte bu kardeşimiz böyle güzel bir iş  yaptı. Nasıl bir duygu, helal olsun. Her yiğidin harcı değildir falan filan..  İşte o zamandan bu zamana gördüğüm bir başka örnek insanlar ise Otoyolda bir kazığa geçirilmiş tilkiyi arabasından inip (ki bu günümüzde üşenilecek bir durum oldu ) kazıktan çıkaran abilerimiz. (bkz.http://www.haberay.net/haber/1667/bunu-yapanlar-insan-olamaz)

Artık örnek insanların yaptığı kahramanlıklar da değişti görüldüğü üzre. Eskiden adam yangının ortasından bebeği kurtarınca kahraman olurken , şimdi tilkiyi kazıktan çıkarınca oluyor. Allah aşkına insan işi mi bu?. 

Diyeceksiniz " Yahu gururdan konuşuyordu bu kız ne ara , nasıl oldu da geldi bu konulara?". Hemen toparlayayım;

Merhamet;  kişiliğimizin yasama gurur, yürütme vicdan, yargı organıdır.  ( İsminden anlaşılacağı üzre yasama, yasa koyan demektir. Yürütme, bu koyulan yasayı yürütebilmeyi ifade eder, yargı ise konulan yasaya uymayanları cezalandıran işlevdir. Bunlar basitleştirilmiş tanımlardır.)

Görüldüğü üzre hepsi bir bütündür. Her ne kadar literatürümüzde " Merhametsiz insan" , "Gurursuz insan" ," Vicdansız insan " kelimeleri olsa da böyle insanlar yoktur; ama bu özelliklerini kullanmayan, kullanamayan, kullanmak istemeyen insanlar vardır.

Temennim öyle bir insan olmamak. Duam, kimsenin böyle bir insan olmaması. Umudum; bunu başarabiliriz. Gerekli araç-gereçler ; zaman..

Tüm bunları düşününce ben ( baktım ki yasama, yürütme, yargı organımda varmış kendim buldum) kendim kendime kendi bedenimin bağımsızlığını ilan ettim. Kendimi de başbakan ilan ettim. Baktım ; başbakanı beğenmiyorum , bir darbe indirdim mi ohh yine bağımsızım.. :D. 







9 Ekim 2013 Çarşamba

KESİK SAÇLI RAPUNZELİ 1. BÖLÜM


Rapunzel korkuyla uyanır, hemen saçlarını yoklar. Bir hayal kırıklığı daha yaşar, rüyaymış..

Bileğindeki serumu çıkardıktan sonra, sıkıcı odadan koşar adımlarla uzaklaşır. Uzun beyaz koridorda ilerlerken bir yandan düşünür, düşünür, düşünür..

Saçlarını düşünür en çok da.. Uzun ve gür saçlarını. Onları kaybetmenin acısını bir kez daha hisseder yüreğinde.. " Ne kadar güzeldim " diyerek iç geçirir.

Bahçeye çıktığında derin bir nefes alır.. Karşısındaki sigara içen hemşireyi izlemeye başlar. Şişman, küt saçlı, yüzü benli bir kadın. Kendi yaptığı hataları hatırlatırlar o an. " Keşke" diyebilir bir tek..

Tekrar uzun, beyaz koridorda yavaş adımlarla yürümeye başlar.. Artık ezbere, gözü kapalı bir şekilde kaldığı odanın kapısını bulabilen Rapunzel, bu kez sadece koridorun sonuna doğru ilerler. Sonu görmek ister. 

Ve işte o anda....?

1. BÖLÜM SONU


FRAGMAN:

Acaba Rapunzel koridorun sonun da ne gördü?
Rapunzel ölecek mi?
Kapıda gördüğühemşire kimdi?
Hemşire Rapunzeli oğluna istemeye gidiyorrr...

Hepsi Haftaya Kaybakam Tv dde :D


6 Ekim 2013 Pazar

VİCMAN


İNSAN-Kim yağmurda gördüğü bir hayvanın üzerine ıslanmasın diye şemsiyesini bırakır?
VİCDAN-İnsan?
İNSAN-İnsan şemsiyesini bırakır mı?
VİCDAN-Bilmem bırakır mı?
İNSAN- Valla ben olsam bırakmam
VİCDAN- Bence de sen olsan bırakmazsın.
İNSAN- Harbi mi len? Gerçekten bırakmaz mıyım?
VİCDAN- Ne bileyim pampa, bırakır mısın?
İNSAN- Ne bileyim ben. Ama bırakırsam ben ıslanırım. Vallahi iki tane şemsiyem olsa ekmek musap çarpsın ki bırakırdım.
VİCDAN- Oh be..Haklısın .. Haklısın dimi?
İNSAN- Haklı sayılır gibi bir şey olabilirim sanırım.
VİCDAN- Hımm.. Senin kafan karışmaya başladı. En iyisi ben bir rahatlayım da sen de rahatla.

Gördüğünüz gibi dostlar, insan ve vicdanı bir savaşa girdiği zaman, Çoğu zaman insan; vicdanı rahatlasın diye aklını kullanır kullanır kullanır, artık dumanlar çıkan beyni yanmak üzereyken, vicdanı mecburen rahatlar. Çünkü vicdanı rahatsız olsa bile elinden bir şey gelmez. İnsan hamle yapmak istemez..

Eskiden insanlar yolda dilenci gördüğünde , elleri kendiliğinden cebine gidermiş. Kapıya bir yabancı geldiğinde kapılar sonuna kadar açılıp eve buyur edilirmiş. Şimdi nasıl mı?

VİDAN: Ah ya.. ne kadar yoksul bir adam.
İNSAN: Hı hı. Off.. Yine önümüzü kesecek pis elleriyle. Hastalıklı mıdır nedir ya.
VİCDAN: Biraz yardım etsen mi ne? Ama yine de sen bilirsin pampa. Ama bana soracak olursan..
İNSAN: oFF..Geç kaldım yine ya.. Toplasınlar bu yalancı pis insanları dışardan. Onun benden fazla parası vardır valla.
VİCDAN: Hani sen yapsan, Allah görse?
İNSAN: Sapasağlam adam . Çalışsın. Bir sürü iş var. Hazır para nereye kadar.
VİCDAN: En azından bir iki bir şey ver be insafsız. 70 yaşında adam len o. Babandan büyük taş arabası seni ya !
İNSAN: Ah şu vicdanım yok mu... Al amca al.. Üstü kalsın .

Şekil bir A'da da görüldüğü üzere bazen vicdanın insanı yendiği de görülmüştür. Ama genellikle insan vicdanını ört-pas eder.

İnsan kendi içinde her gün girdiği bu minik sınavlar karşısında bir yola girer. Sonra da ; "Kaderimde varmış,"  " Allah alnıma öyle yazmış" gibi saçma sapan bahanelerle (ki bu bahaneleri kendine söyler) yalnızca kendini kandırır, bir ömür tüketir.

Vicdan bir SUPERMAN, BATMAN, ÖRÜMCEK ADAM ,olmasa da onlardan daha güçlü bir kahraman değil midir? Ben ona bundan böyle VİCMAN diyeceğim.  O bir halk kahramanı. İyiki varsın VİCMAN..

:):)


5 Ekim 2013 Cumartesi

SEN EN GÜZELSİNN



Merhabalar sevgili arkadaşlarımm :):)..

Güne bu şarkıyla başlıyorum son bir kaç gündür. Bir hoş oluyorum yahu :)..Hafta sonu psikolojisindeyim. Beynimdeki ışıkları söndürdüm, fabrikayı durdurdum. Yumuşacık yatağıma uzandım son ses sadece bu şarkıyı dinliyorummmm.....:):)

Enerji doluyorum resmen bir cep telefonu, bilgisayar gibi... :D.. Siz de deneyin  bence.. Yo yo. Bu gün sizi çok uzun tutmayacağım:).. Kendinize iyi bakın .. İyi hafta sonları :P

3 Ekim 2013 Perşembe

5. ELEMENT SENSİN.(İNSAN)


Ve insan Suya düşmüş...

Minik ellerinden tutmuş onun su. Yüzeye doğru çıkarmış. İlk kez böyle bir şeyle karşılaşıyormuş. İlk kez bu kadar güzel ve nadir bir şeyi sarmış.

İnsan uyuyormuş oysa. Su onu yavaşca kaldırmış. Yüzünü havaya göstermiş insanın. Ne olduğunu bilmediği bir şeye bakıyormuş hava. Bakmış bakmış bakmış.. O da sevmiş insanı. Yüzünü sarmış hemen, sevmiş. İncitmeden dokunmuş. Öyle ki insan hiç hissetmemiş, hala uyuyormuş.

Uzun zaman su, yatak olmuş insana, hava örtü. Su hiç soğumamuş, Hava hiç esmemiş. Günler günleri kovalarmış, su aktıkça insana hayat vermiş ve insan gözlerini açmış.

 Su heyecanlanmış. İnsan gözleriyle havayı süzmüş, hava insana aşık olmuş. Dolmuş içine dolabildiğince dolmuş. Su sarmış insanı sarabildiğince sarmış.  

Su, hava ve insan arkadaş olmuşlar. Hepsi farklı sesler çıkarıyormuş, ama anlaşıyorlarmış nihayetinde. Su ve hava çok sevmişler insanı. İnsan da onları çok sevmiş. 

Günlerden bir gün, su yine en güzel sesiyle akarken , hava insanı severken insan toprağı görmüş. Bakmış toprağa. Ne kadar da güzelmiş. Toprak en güzel giysilerini giymiş, en güzel kokularını sürmüş bir kadın gibi insana bakıyormuş. 

İnsan toprağı merak etmiş, toprak insanı. Su hemen anlamış insanın halinden, toprağa doğru akmaya başlamış. Akmış akmış akmış akmış..

Ve İnsan toprağa basmış.. Ne güzel bir duygu. Güzel kokan renkli çiçeklere bakmış. Koklamış koklamış koklamış. Suyun kokmadığını o zaman fark etmiş. .

 Hava, sevdiğini öyle görünce bir güneş açmış, sarmış sevmiş, şımartmış. İnsan ulu bir ağacın gölgesine uzanmış. Ve toprak insana dokunmuş. Hava gibi değil, su gibi değil.. İlk kez insan toprağı hissetmiş, bu hoşuna gitmiş.

İnsan o gece toprakta uyumuş. Su insanı beklemiş, beklemiş beklemiş..

Günler geçmiş, aylar geçmiş, insan toprakta yaşamaya devam etmiş. Toprak insana meyve olmuş, sebze olmuş, yatak olmuş, yorgan olmuş.. Toprak insan olmuş, insan toprak..

Hala bekliyormuş su. Arkadaşı olan insanın gelmesini bekliyormuş. Ama insan, toprağı bırakıp da bir türlü suya yanaşmıyormuş.

Bir gün insan hastalanmış.. Ne meyve yiyormuş, ne sebze.. Eskisi gibi oyunlar da oynamıyormuş toprakla. Sadece ulu ağacın gölgesinde halsiz bir şekilde yatıyormuş. Hava sevdiğinin bu halini gördükçe üzülüyormuş. Kendi isteğiyle insanın içine dolmasa, insan havayı içine çekmeye pek de hevesli görünmüyormuş. Günden güne daha az doluyormuş hava insanın içine.

Hava hemen suya gidip olanı biteni anlatmış. Su birden buz kesilivermiş. Neden diye düşünmeye başlamış. Onu bir kez daha görmek istiyormuş. Ters giden bir şeyler olduğunu hissediyormuş. Ama o suymuş neticede. Nasıl gitsin insanın yanına. Derken aklına bir fikir gelmiş. Hava her gün insanın yanındaymış. Belki de o beni insana götürür diye düşünmüş.

Havaya bunu söylediğinde hava bunu nasıl yapacağını bilmediğini söylemiş. Su yine olduğu yerde beklemeye başlamış.

Bir gün toprağın karanlık köşelerinden birinde ateşe rastlamış su. Su ve ateş ezelden beri birbirlerine yakın durmaz, birbirini sevmezlermiş. O gün ilk defa su, ateşe seslenmiş. Yine ilk defa ateş suya yaklaşmış. 

Ateş ve su her şeyi konuşmuşlar. Su anlatmış, ateş dinlemiş, ateş anlatmış su dinlemiş. 

Su ; ateşe "Yak", havaya "Tut" demiş. "Beni insana götürün"

Ateş yakmış, su buharlaşmış. Buharı hava tutmuş.. Bir hışımla insana gitmiş.

Yağmış hava.. Yağmış yağmış yağmış..Su havanın kollarında süzülerek insana koşmuş. İlk önce insanın göğsüne düşmüş, kalbine akmış. Sonra yüzüne düşmüş içine akmış. Ve insan gözlerini açmış. 




AŞK-I ALLAH...


Allah'ım..

Çoğu zaman başıma bir felaket gelmeden seni hatırlayamıyorum , sen beni unutma.. Biliyorum.  Bir melek değilim, nihayetinde ben de bir insanım. Hatalarım olamaz mı?. Hatasız kul olur mu?.

Neden bilmiyorum.. Günah mı bilmiyorum, sadece dertleşmek istiyorum seninle. Yalnızca seninle..Seviyorum seni, her şeyden çok, herkesten çok. Ama bu Ali, Ayşe, Fatma'yı sevdiğim gibi bir sevgi değil. Adına ben sevgi diyorum, sen ne dersin bilmem. Çok daha başka.. 

Sen bilirsin beni , saf kalpliyim biraz.(birazdan çok da olabilir.).Bazen çamura düşüyorum. Ayağımın takıldığı da oluyor, arkadan itildiğim de. Ama en çok da düşeni tutmaya çalıştığım için düşüyorum. Tutmayayım mı?. 

Korkuyorum. Kimi zaman rüyamdan, kimi zaman yaşadıklarımdan. Ama çoğu zaman insanlardan korkuyorum. Yapabildiklerinden , yapabileceklerinden...Korkmayayım mı?

Allah'ım ?

Çocukken Duygu'yla gökyüzüne bakardık. Hani büyük yağmur bulutları var ya. Onları sen sanırdık. 

DUYGU : Bak !. Allah Baba'yı gördün mü?. Ne kadar da büyük?"
KAYBAKAM: İşşş... Kızım baksana .. Gittikçe büyüyor.
DUYGU : Neden büyüyor? O zaten büyük değil mi?
KAYB. : Kızım sinirlenmiş demek ki. Baksana .. Yağmur yağacak. Gök gürlerse sinirlenmiş demek işte.
DUYGU: Bize kızmış olmasın ?
KAYB. : Neden bize kızsın ki?
(gök gürülder)
KAYB. : Kaç kaç.. Bizi seviyor ki o. Eve gidelim diye , ıslanmayalım diye kızıyor. Fatma Hala gibi.

Biliyorum, bunları görüyordun.. Merak ediyorum, bize gülümsedin mi bir yerlerden.. Yine gülümse... Sev bizi.  O küçük çocukları sevdiğin gibi sev..

Zor günler yaşıyorum Allah'ım. Bize bir tek sen yardım edebilirsin.. Biliyorum, şefkatinden sual olmaz. Sar bizi Ya Rabb. Şefkatinle sar..

Bir huzur arıyorum..İçime doğacak bir huzur. Tıpkı Güneş gibi. Doğdukça hayat verecek bir huzur olmalı.  Sen gibi.. Sana sığınıyorum ..



2 Ekim 2013 Çarşamba

DİLİMDE EL- HUBB ! :)


" Kızlaarr ! Bu hafta sonu yurttan gidecek olan var mı?" dedi Patates.
SALATALIK : Yok yavrum ya. Ders çalışmam lazım.
ASLI : Ben de gitmeyeceğim eve. Hem birlikte olursak ders çalışabiliriz.
PATATES : Kaybakam sen?
KAYBAKAM : .......(sessizlik)
PATATES : Kaybakam?
KAYB. :.......(sessizlik )
PATATES : Ne dinliyor yine bu kız?
CANSU : Sence ?
PATATES :Off...Yine mi ya?

Bir el geldi ve beni dürttü..Kendime geldiğimde Patates yüzüme bakıyordu. Mimiklerinden rahatsız olduğu bir konu olduğunu anlamıştım. (Kaşlar düz çizgi halinde, gözler hafif kısık, dudak ağlamakla gülmek arası bir vaziyette)

" Ses dışarı kadar çıkıyor mu? Hemen kısayım." dedim. "Yok" dedi. "Bir şey sordum da. Hafta sonu bir planın var mı? Yurtta mısın ?" dedi. Bir an düşündüm. Tabiiki de yurttaydım. Başka bir seçeneğim yoktu ki.Yani artık yoktu. "Yok Patates'im, kumpirim. Artık Kuşum'a ben değil,Yiğit gidiyor haftasonları." dedim. Üzülmüştüm. Erkek kardeşimle aynı şehirde üniversite hayatı yaşıyordum. Allahtan benim son senemdi, onun ise ilk senesi. Allah'ımmm. Bu bloğu bir bulursa var ya.. Aman ağzımı hayra açayım en iyisi.. Bulmaz bulmaz :):)..

PATATES : Sen bıkmadın mı bu şarkıdan?. Yeter yahu.. Her gün dinleye dinleye 7 kocalı Hürmüz oldun vallahi.
KAYBAKAM : ( Hafif gülümseyerek, bir yandan da videoyu seyrederek) haa?
PATATES : Tamam ya. Nasıl biliyorsan onu yap. ( Ne halin varsa gör demek istedi, hatta bir tokat patlatası geldi ama yapamadı.)

Ben ise hem güldüm hem de eşlik ettim şarkıya..:):)... Seviyordum.. :D.. Napayım ya.. Bir de bunu iş yaparken mırıldanmışım bir gün. Annem tövbe tövbe filan deyince fark ettim :D.


Hahaha...:):).. El- Hubb derim ben El- Hubb !.. Allah gönlümce verirrrr....:D:D.. 



1 Ekim 2013 Salı

SENİ ANAANN BENİM İÇİN DOĞURMUŞŞŞ CANIMM :)


"Her şey hazır değil mi Pelin?"
" Hazır pampa sen merak etme ;)"
"Sana güveniyorum arkadaşım, sen işini bilirsin ;)"

Her şey ne kadar da güzel hazırlanmıştı kim bilir. Ümran'ı alıp Serdivan'da Beyzade adındaki mekana getirmek ne kadar zor olabilirdi ki. Pembe bir yalann. Allah bile görmezden gelirdi bunu, ne de olsa o gün onun yarattığı bir kul için " İyi ki yarattın ya Rabb" ayini düzenleyecektik.

Ders çıkışı Pelin, Reyhan, Ümran, ben ve Esra durağa doğru ilerliyorduk.. Saat 19.38 filan olmalıydı. Çünkü 19.40 da o an gelecekti. Bakın 2 dk içinde neler değişti :

ÜMRAN : "Nereye gidiyoruz? Yurda yürümeyecek miyiz?"
PELİN : (...)
ESRA : (....)
REYHAN : (.......)
KAYBAKAM : "Bilmem ki ?.. Pelin?. Nereye gidiyoruz canım arkadaşım? ( Dişlerimi sıkarak)"
PELİN :" Mavi durağa digiyoruz ."

Şaşırmıştım. Gerçekten mavi durağa gidiyorduk. Bunu hepimiz biliyorduk. Ama Ümran neden biliyordu ki?. Neyse. Bu Pelinin Planıydı. Bir bildiği var diye düşünüyordum.

ÜMRAN : "Neden gidiyoruz oraya ?"
PELİN : " Sana sürprizimiz var.."

Haydaaa...... Ümran'a çaktırmadan  Pelin'i cimcikledim.. Bu sürpriz bir parti olmalıydı. Kız doğum günü yapacağımızı anlamamalıydı. Sürpriz olacak olan alt tarafı bir pasta mıydı yani?.. Ah Peliiinnn..

ÜMRAN : " Bana doğum günü mü hazırladınız. Ah canım kardeşlerimmm.. Ne gereği vardı?"
PELİN : " Yuhh.. Sen nerden anladın?"

" Asıl sana yuhh Pelinn !." diyemedim tabi.. Neyse.. Olan olmuştu. Gidip orada pasta yiyecektik birlikte.. Ne de olsa düşünmemiz yeterdi. En azından niyet etmiştik.

19.40. Artık sürpriz partimiz yoktu.. Yani zaten partimiz yoktu ama en azından sürprizimiz vardı. Ta ki şu zamana kadar. Artık o da yoktu.

Belediye otobüsüne doluştuk. Beyzadenin önüne geldik ki ;
 PELİN : " Acaba burada pasta var mı?"
(Girdiğim şoktan çıktıktan sonra)
KAYBAKAM:" Sen almamış mıydın?"
PELİN : " Bilemedim pampa. Bazı yerler kabul etmiyor ya. Ondan dedim belki burası da öyledir."
(Elim ayağım titreyerek) İçeri girdik.. " Pardon !.. Arkadaşımızın doğum günü var da. Sizde Pasta bulunur mu?" dedim. " Hayır, maalesef. Ama isterseniz hemen sipariş ederiz. " cevabını aldık . " Tamam iyi olur." dedim. Ve bir masaya oturduk. (En azından oturduğumuz masa cam kenarıydı).

Biraz muhabbet ettikten sonra dışarıda bir hareketlilik fark ettik. Bir telaş. Garsonlar bir o yana bir bu yana koşuşturuyor, bir kısmı da bir şey yakmaya çalışıyordu..Bir anda ( hani düğünlerde yere koyup yakılan fişekler var ya.. Adını unuttum. Onlardan yanmaya başladı). Işıkları söndü. Bir de havai fişekler atılmaya başlamasın mı !

" Eyvahh" dedim içimden. " B.ku yedik. Burası ne lüks yermiş. Bizim buradan çıkmaya paramız yetmez.."
Herkes benimle aynı düşünce de olmalı ki birbirimize saf saf " Ne ayak?" der gibi baktık. Derken bir pasta göründü.. " Allah'ım !.. Bu pasta bizim olmasın nolurr!" dileğimi de tuttuktan sonra pasta üzerimize üzerimize gelmeye başladı..

Ümran da şaşırmıştı. Canı arkadaşları onun için havai fişek attırmış olabilir miydi?. Ağzı açık pastaya baktığına göre neden olmasındı.. Birden irkildik :

"İyiki doğduunnn  Aslııııı"..

" Ohh.." dedim içimden. Arka masa..;) Ama gülümsememi herkes fark etmişti. Dayanamadım hatta bastım kahkahayı. Baktılar baktılar, onlar da gülmeye başladılar.. " Vallahi Ümran, bize de sürpriz oldu :D" dedim.. 

Biz gülerken bir baktık ki, arkadan sessiz sessiz bir küçük pasta geliyor.. ( öğrenci pastası :).. Bir görseniz. İnsanın 'abi accık ta suyundan koyuver' diyesi gelir :D ) . Bağırmakla bağırmamak arası " İyiki doğdun Ümrannn" dedik.. Pastayı üfledik, yedik, içtik, geldik..:):)..

Aman canımm.... Ne önemi var ki pastanın..:) Önemli olan birlikte olmak değil mi?. Doğum günleri de en büyük bahanesi bunun işte..Havai fişek attıramadık ama kahkaha attırdık evvel Allah :D. En kötü günümüz bu olur inşallah :).. 


Bu yazıya böyle tatlı son yakışır hacı :P..:D

SON